Kürk Mantolu Madonna Belgeseli6 sene ÖNCE
Kürk Mantolu Madonna BelgeseliTürkiye’de öykü denilince akla ilk gelen isim olan, Türk dili ve edebiyatının usta kalemi Sait Faik ölümünün 60. yılında anıldı. 60. Sait Faik Öykü Armağanı’na layık görülen Mahir Ünsal Eriş, ödülünü Gezi’de hayatını kaybedenlerin adına aldığını dile getirdi. Ünlü edebiyat insanları ve daha önce bu ödülü alan yazarların Sait Faik konusundaki görüşlerini derledik. “Dünyayı güzellikler kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyen Kiraz Mevsimi yazarı dosyasını ünlü “Şimdi Sevişme Vakti” dizeleriyle tamamladık.
60. Sait Faik Hikâye Armağanı bugün Burgazada’da düzenlenen bir törenle sahibini buldu. Bu yılki ödüle ‘Olduğu Kadar Güzeldik’ kitabıyla Mahir Ünsal Eriş layık görüldü. Sait Faik’in Burgazada’daki evinin bahçesinde yapılması planlanan ödül töreni, hava muhalefeti sebebiyle teknede gerçekleşti.
“Sait Faik sevmeden olur mu?”
Radikal gazetesinden Beste Sezen Ateşpare’nin haberine göre, Mahir Ünsal Eriş, törenin özellikle suyun üzerinde gerçekleşmesinden mutluluk duyduğunu belirterek 60’ıncı yılında bu ödüle layık görülmenin de ayrı bir sevinç olduğunu vurguladı. Kısa sohbetimiz esnasında Sait Faik’e hayranlığını dile getiren yazar “Sait Faik ile ilgili ben iki yıl önce bir şey demiştim: ‘Dünya Sait Faik görmüş, biz niye uğraşıyoruz ki?’ Hakikaten de öyle. O, Türkçenin sokaktan gelen pırlantası benim için. Sait Faik okumadan, onu sevmeden olur mu zaten? Bunu daha iyi anlatabilecek kadar dilim dönse bir ödüle daha hak kazanabilirim” diyerek hislerini ifade etti.
Bandırma’nın öykücüsü
İş Bankası Kültür Yayınları Genel Müdürü Ahmet Salcan, ödül töreninde yaptığı konuşmada gündelik yaşamın içindeki insanın zayıf, güçlü yanlarını; gerçekçi sahnelerle ve vicdanlı bir dille kaleme almaktaki başarısı nedeniyle bu değerli ödüle layık görüldüğünü söyledi. Jüri başkanı Doğan Hızlan ise “İyi bir yazar sadece edebiyat tarihinin zirvesinde olan bir ad değildir. Bir kentin de muhtarıdır. Büyük yazarlar bir yerin noteridir. Biz Burgazada’yı Sait Faik’in öyküleriyle sevdik. Nasıl ki Sait Faik Burgazada’nın ve balıkçıların, orada yaşayan insanların ve yoksulların öyküsünü yazdıysa, ödül kazanan Eriş de büyük ölçüde Bandırma’nın öyküsünü yazdı. Oradan insanlığa çıkış yolunu gösterdi. O yüzden ben bunlar arasında bir ruh akrabalığı da görüyorum” diyerek alkışlar eşliğinde ödülü Eriş’e takdim etti.
“Bu onurlu ödülü Gezi Direnişi’nde hayatlarını kaybeden gençler adına alıyorum”
Mahir Ünsal Eriş ödülünü alırken kıvanç duyduğunu dile getirerek, “Bundan sonra hayatımın geri kalanında bir ünvan gibi adımın Sait Faik ile birlikte anılacak olmasından çok mutluyum” dedi. Ayrıca “İki yıldır gittiğim her yerde genç yazar, genç öykücü, genç edebiyatçı dediler benim için. Ben Cahit Sıtkı’nın hesabıyla yarıyı buldum açıkçası, artık genç sayılmam. Ama geçen yazın pırıl pırıl çocuklarının hiçbiri 30 yaşını bulmamıştı. Eğer sizlerin de müsaadesi olursa ben bu onurlu ödülü onların adına alıyorum” diyerek ödülünü aldı.
Tören bitiminde Burgazada’daki Sait Faik Müzesi gezildi ve “Medarı Maişet” (Geçim Derdi) motoru ile geri dönüldü.
ŞİMDİYE KADAR ÖDÜL ALAN YAZARLARIN GÖZÜYLE SAİT FAİK
Zaman Gazetesi’nden Jülide Güngör ve Eda Üçer, ödülün bu yılki sahibi Mahir Ünsal Eriş’ten Necati Tosuner’e kadar öykümüzün yetkin kalemlerine, Sait Faik’in kendileri ve Türk öyküsü üzerindeki etkisini sordular.
MAHİR ÜNSAL ERİŞ (2014 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Sait Faik Abasıyanık benim için bir yazma faaliyetine niyet ettiğim günden beri üzerine yazdığım kağıdın ta kendisi. Sadece satır aralarında kalmış boşlukları doldurmaya çalıştım bu zamana kadar, kendi tanıdığım kendi bildiğim insanlarla kendi tanıdığım coğrafyayla. Her şeyden önce Sait Faik’in okuru olmak çok değerli. Ödülün de adımın yanına bir unvan gibi hayatım boyunca beni takip edecek olmasından duyduğum onuru anlatamıyorum.”
YALÇIN TOSUN (2012 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Kendi adıma insanın derinlerindeki, o karanlık odalardaki arzularını anlatmasındaki yücelik en çok etkilemiştir beni. Arzunun görünümleri çeşit çeşittir Sait Faik’te. Bir şeyler hep duralatmaya çalışsa da yaşamın özü de sayılan arzunun yolculuğunu, yazıyla karşı çıkar buna. Öykülerinde bunu duyumsatışıysa can yakıcı güzelliktedir. Yaşamak kokar buram buram. O tramvaylardaki bütün güzel ve kirli çocuklar, denizlerdeki öpülerek geri bırakılmış tüm balıklar ile bir de biz -yazıyla kalbini kanatmışlar- gönül borcu duyarız ona. Daima.”
AHMET BÜKE (2011 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Sait Faik, öykümüzün hep güzel kalan annesidir. Uyurken üstümüzü örter; iyi insan, iyi öykücü olmamıza yardım eder.”
BEHÇET ÇELİK (2008 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Birbirlerinden pek çok açıdan farklı olan insanların, insan onurunu ve yaşama sevincini merkeze alan yeni bir ahlakta buluşabileceklerini ifade ettiği edebi metinlerini kaleme alırken de özgür ruhludur Sait Faik. Yerleşik edebi ölçütleri, alışkanlıkları, anlatım ve kurgu biçimlerini tersyüz etmekten çekinmemiş, yeni bir dilin, yeni bir edebiyatın ilk filizleri onun öykülerinde yeşermiştir. Sait Faik’in insanın yaratıcılığını kışkırtan, ifade etmeye çalıştığım bu öykü âlemi benim için de her zaman esaslı bir esin kaynağı olmuştur.”
AYŞE SARISAYIN (2005 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Sait Faik, pek çoğumuz gibi beni de Türk hikâyeciliğiyle tanıştıran ilk isimlerden biri. Çocukluk yıllarımda onun ilk hikâyesi İpekli Mendil ile başlayan tanışıklığımız, edebiyatımızda bir dönüm noktası sayılan Alemdağ’da Var Bir Yılan’a dek uzandı zaman içinde. Tıkandığımı hissettiğimde, has Türkçeyi, yalın bir anlatımı özlediğimde başvurduğum yazarlardan biri oldu Türk edebiyatında bir ‘ada’ olarak gördüğüm bu büyük usta. Son yıllarda adada yaşamamın da etkisiyle olsa gerek, çalışan ve üreten kalabalıklardan beslenen, sıradan yaşamların tanığı olmaktan sevinç duyan, güzelliklerin hakkını veren, çirkinliklerle karşılaştıkça ıssızlıklara, doğaya, denize, en çok da ‘ada’ya sığınan Sait Faik’i daha sık anıyorum.”
MURAT GÜLSOY (2001 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Sait Faik, edebiyatımızın en Batılı kalemlerinden biridir, insanlarla, toplumla, toplumsal olanla sorunları olduğunu keşfeden bireyin arketipidir. Bu nedenle de hemen her yazar günü gelir Sait Faik’le hesaplaşmak gereği duyar. Benim kişisel olarak geç keşfettiğim yazarlardandır. Belki aldığımız eğitim nedeniyle Sait Faik’i yanlış tanımış, önceliği Sabahattin Ali’ye, Orhan Kemal’e, Kemal Tahir’e vermiştim Türk edebiyatı ile tanıştığım yıllarda. Ancak sonradan, yazmaya başladığım zaman nasıl da ciddi bir akrabalığım olduğunu anlayacaktım. Nâzım’ın dediği o “zıpırlıkla hassasiyetin karmaşası”nın bugünden baktığımda Türkiye’de bireysel özgürlük fikrinin gelişiminde çok önemli olduğunu düşünüyorum.”
NECATİ TOSUNER (1999 Sait Faik Hikâye Armağanı Sahibi) “Sait Faik’in daha lise öğrencisiyken yazdığı ‘İpekli Mendil’ öyküsünü, bir yetenek tanımı olarak düşünmek hiç de yanlış olmaz. O öykünün bitişindeki “su gibi fışkıran” şiirsellik, onun yazarlığında –sonra da hep göreceğimiz gibi- anlatıma temel oluşturan, bir duygusal renk katar. Yazarlıktan başka bir iş yapmayacaktır ve yazarken, kendisini ‘Lüzumsuz Adam’ diye adlandıracak kadar da içtenlikli olacaktır. Erken yaşta yitip gitse de, insan sıcağını aktaran yenilikçiliği onu hep ayakta tutacaktır. Ama Sait Faik için işler daha kolaydır. Çünkü Sait Faik için kendisinden önce gelmiş bir ‘Sait Faik’ yoktur.”
EDEBİYAT İNSANLARININ SAİT FAİK HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
YAŞAR NABİ: “Namuslu adamdı Sait Faik, ömrü boyunca namuslu kaldı. Yalnız namuslu olmakla yetinmedi, insanları değerlendirmede en başta namus ölçüsünü kullandı. (…) yazış tarzında da gene ömrünün sonuna kadar namuslu kaldı. Hiçbir zaman şaşırtma yoluyla, büyük laflar ederek, büyük davaların savunucusu görünerek ilgi ve alkış toplamaya kalkışmadı… Süsleyip, püslemek küçüklüğüne düşmeden düpedüz söyledi…”
NAZIM HİKMET: “Ben Sait Faik’i çok severim. Bizim büyük hikayecilerimizden biridir. Büyük hikayeci, büyük şair. Bazen bedbin, bazen ümitsizliğe kapılır. Fakat çok namuslu insan, memleketini çok seven insan. Ve belki de bedbinliği, ümitsizliği çıkar yol görememesinden ileri geliyor. Halbuki çıkar yol var tabii. Velhasıl büyük bir hikayeci, büyük bir şair.”
YUSUF ZİYA ORTAÇ: “Sait Faik, hayata, kalemine korkmadan dokunan sanatkardı. Bu, büyük cesaret ve büyük kuvvet isteyen bir iştir. Onda her ikisi de vardı.”
Fotoğraf: Ara Güler
VEDAT GÜNYOL: “Sait Faik’i bugün bütünüyle düşününce, içimize insan sevgisi salan esrarlı bir kuvvet gibi görüyorum. Bu kuvvetin önünde doymak bilmez bir sevginin bulunup yitirilmişliği, tatmin edildikçe parlayıp alevlenen aşkın şifa bulmazlığı var.”
“Sait Faik bir sevgi peygamberiydi. Kırk sekiz yıllık, içine en ufak bir haksızlık karıştırmamış, tertemiz bir ömrün akışında içimize insan sevgisinin o ılık, o tatlı, o aziz büyüsünü en asli tarafıyla bir o satabildi: Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.”
İLHAN TARUS: “Ne ondan evvel onun gibi sanatçı yaşadı; ne de ondan sonra yaşayacaktır.”
“Sait’in tek olduğu muhakkaktır. Kendi mizacını, tabiatın eserine vermiş bir hikâyeci bundan evvel yoktu, bundan sonra da olmayacak.”
Burgazada’daki Sait Faik Müzesi
YAŞAR KEMAL: “Gerçek Türkçesiyle birlikte, hikâyelerinde anlattığı, bir düş içinde görünen insanları da gerçektir. Düş dünyası Sait’in gerçekçiliğinin üstüne çekilmiş bir cila gibidir.”
CAHİT IRGAT: “Toprak kokan, deniz kokan, içi yıldız dolu bir insan. Sevdiği dosta, uçan kuşa, havaya, suya, toprağa, her şeye bağlı bir insan… ‘Yaşamak ne güzel’ derdi sık sık.”
NURULLAH ATAÇ: “Sanatına onun kadar bağlı az yazar tanıdım. Sanatı dışında bir işle uğraştığını görmedim. Üne ermeye bile özenmedi, tanınmak için yazılarından başka hiçbir şeye başvurmadı.”
“Bir adam Burgazadası’nda oturmuş, düşleri, anıları karışıyor birbirine, çocukluk, gençlik, yaşlılık yılları karışıyor birbirine, birtakım insanlar var hikayelerinde, onlar da karışıyorlar birbirine, öyle yerler oluyor, anlatılan kişilerle, anlatan kişileri seçemiyorsunuz birbirinden…”
MİNA URGAN: “Sait Faik’i 1940’ta Nurullah Ataç sayesinde tanıdım. Nurullah Ataç, Burgaz’a gidip Sait Faik’i görmemizi önerdi. ‘O da kim?’ diye sordum. ‘Türkiye’nin en iyi hikaye yazarı’ dedi. Edebiyatımızın en iyi öykü yazarı olduğuna şimdi de inanıyorum. Neden derseniz, benim için edebiyatın özü şiirdir de ondan. Ve Sait öykülerinde şairdir.”
OKTAY RİFAT: “Onun hikayelerini okuyup sokağa çıktığımız zaman bir evin damını, uzakta uçan kuşu, yaprakların arasından denizi görünce birileri arkamızdan ‘Hişt! Hişt!’ diye seslenecek.”
SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL: “Onun dünya nimetlerine dört elle sarılan yaşamak hırsını, şu dünyanın toprağını, suyunu, yemişini ve güneşini yudum yudum tadarken duyduğu yaşama sevincini düşünüyorum da, Sait Faik’siz edebiyat bana kasvetli geliyor.”
HALDUN TANER: “Sait’in hayattaki bileti lüks mevki bileti idi. Ama o da tıpkı Barba gibi lüks mevkiden, birinciden, ikinciden hoşlanmıyor, soluğu hep üçüncüde, personel koğuşunda alıyordu.”
MEHMET KAPLAN: “O, Orhan Veli ile beraber, son neslin en kuvvetli simalarından biridir. Yaşayışları, hayatın güzelliğini duyuşları, avarelikleri ve Türkçe’nin şiirini buluşları ne kadar birbirine benzer. İstikbalin edebiyat kitaplarında onlar, bugünün yıldızları olarak yan yana parlayacaklardır.” (Mehmet Kaplan)
SAİT FAİK DOSTLARIYLA / Albümlerde Kalan Fotoğraflar
Sait Faik sevgilisi Aleksandra Hanımla
Orhan Veli ile birlikte
Nazım Hikmet ile birlikte
Leyla Erbil ile birlikte
Özdemir Asaf ile birlikte
Kiraz Mevsimi’nin Yazarı der ki: “Dünyayı güzellikler kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önünden geçen ak sakallı
kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri
gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım,
resimlerden…
Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dört yüz bin tekliğinden
On kuruş verecek.
Seni satmam çocuğum
Dört yüz bin tekliğe.
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin
Söylemeliyim
Yok
Yok… meydanlarda
bağırmalıyım,
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.
Resimler seyrettirmeli, şiirler
okutturmalıyım.
Baygınlık getiren şiirler.
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt
götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hakla o eski,
o yalancı
O biçimsiz Bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem, nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu…
Bir kere duyursam hele
güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür
ağlasam
Boş geçirdiğim bağırmadığım
sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı
boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan’dan
Orhan Veli’den
Yunus’tan, Yunus’tan…