Nasuh Mahruki, 20. yılını dolduran AKUT’u anlattı9 sene ÖNCE
Nasuh Mahruki, 20. yılını dolduran AKUT’u anlattı
17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden tam 19 yıl geçti. Riskin devam ettiği bölgede, olası büyük bir depreme karşı can kurtaracak yeterli önlemler alınmadığı gibi, nüfusun en yoğun olduğu megakent İstanbul’da toplanma alanları rezidans – AVM, acil ulaşım yolları da otopark oldu. İstanbul’u deprem değil bu sorumsuz yönetim anlayışı yıkacak.
Tarih: 17 Ağustos 1999 Yer: Marmara Bölgesi Saat: 03:02 Şiddeti: 7,5 Süre: 45 Saniye Ölü Sayısı: 18.373 Yaralı Sayısı: 48.901.
Aradan 19 yıl geçmesine karşın acıları dün gibi taze. Bu tarifsiz acıyı elbette unutmak mümkün değil.
Bunca yıl geçti ama ne yazık ki tehlike geçmedi ve her geçen gün daha da yaklaşıyor. Her an deprem riski altında yaşıyoruz.
Marmara Denizi'nde 250 yıldır kırılmamış olan fayın her an kırılabileceği ve fayın kırılması durumunda büyük bir deprem olacağı söyleniyor.
Türkiye’deki jeoloji ve sismoloji bilim insanlarının yanı sıra, bölgede sürekli inceleme ve gözlemlerde bulunan Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ve Alman Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nde (GFZ) görevli uzmanlar, İstanbul’da 30 yıl içerisinde (artı- eksi 15 yıl ileri- geri) 7,0 – 7,7 büyüklüğünde bir deprem beklendiğini belirtiyorlar.
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ‘dünyanın en aktif sismik kırılma çizgilerinden biri’ olduğunu, bölgede büyük levhalar arasında küçük birçok levhanın bulunduğunu da belirten uzmanlar, Kuzey Anadolu’dan başlayarak Marmara Denizi’ne kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı’ndaki levhaların yılda 2- 3 santimetrelik bir hareketlilik içinde olduğunu hatırlatıyorlar.
Marmara Denizi’nde yaptıklarını sismik araştırmalarda, yaklaşık 150 kilometrelik fayda metan, hidrokarbon ve gaz hidrat çıkışının saptandığını da söylüyorlar.
“İstanbul depreme hazırlık açısından 1999 yılından daha iyi durumda değil”
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe, düzenlediği basın toplantısında, özellikle İstanbul’un depreme hazırlık açısından 1999 yılından daha iyi durumda olmadığını belirtti. Odanın yayımladığı raporda da, Türkiye’de olası bir deprem İstanbul’da 1999 Marmara Depremi’nden daha fazla mal ve can kaybına neden olacağı belirtildi.
Gökçe, 20 milyon yapının depreme hazır olmadığını, okullar ve hastaneler başta olmak üzere yapı stokunun depreme karşı zor durumda olduğunu söyledi. Yapı stokunu depreme hazırlamak için bütünlüklü bir planlama anlayışını işaret etti.
İstanbul'daki çarpık kenttleşmeye bir örnek. Beşiktaş, Fulya. (Fotoğraf: Serkan Ocak)
“Binaların yüzde 70’i mevzuata aykırı”
Cemal Gökçe, 2013 yılında da kentte yeni yapılan binaların yüzde 70’inin mevzuata aykırı olduğunu söylemişti. Gökçe, 2011 ile 2013 yılları arasında İnşaat Mühendisleri Odası’na ulaşan yapı ruhsatı bilgilerini özetlerken; “1226 yapı ruhsatından 352’sinin incelenmesi tamamlanmış, bunlardan 265’inin sorunlu olduğu tespit edilmiştir. Yani binaların yüzde yetmişi mevzuata aykırı inşa edilmiştir” ifadelerini kullanmıştı.
Önlem almak bir yana alınan önlemler de yok edildi
17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 19 yıl geçmesine karşın, yeni bir büyük deprem olasılığına karşın can kurtaracak yeterli önlemler alınmadığı gibi alınan bazı önlemler de zaman içerisinde rant uğruna yok edildi. Toplanma alanları rezidans – AVM, acil ulaşım yolları da çoktan otopark oldu.
Toplanma alanları yok oldu
Marmara depreminin ardından, İstanbul’da 2001 yılında Valilik ve Büyükşehir Belediyesi tarafından, Afete Yönelik Acil Eylem Planı’na göre, her ilçeyi kapsayan 493 toplanma ve geçici iskân alanı belirlenmişti.
Geçen 19 yıllık sürede bu alanların yarısından çoğu yeni kent planlarıyla imara açıldı. Üzerlerine rezidans ve AVM’lerin yapıldığı ortaya çıktı. Kalan 100’den az yerin de halen yeşil alan ya da park alanı olarak tespit edilen yerler olduğu belirtiliyor.
Milliyet gazetesinde yayınlanan bir habere göre, dönüşen alanlardan bazı örnekler:
Ali Sami Yen Stadyumu, Mecidiyeköy bölgesinde insanların toplanma yeri olarak belirlenmişti. Ancak şimdi bölgede konut projesi yükseliyor.
Ortaköylülerin 25 bin metrekarelik toplanma alanında da inşaat projesi sürüyor.
Kadıköy Bostancı’da 180 çadır kapasiteli afet toplanma alanı olarak belirlenen yerde bir rezidans var.
Kartal’da 441 çadırın kurulabileceği alanda ise AVM ve lüks konutlar yükselmiş durumda.
2013 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li Meclis Üyesi Özgen Nama, Acil Eylem Planı başlığında boş alan olarak tutulacağı bilgisi verilen ancak daha sonra yapılaşmaya açılan bazı diğer alanları da şöyle sıralamıştı:
Ali Sami Yen (Şişli), Anthill (Şişli), Starcity Outlet Center (Bahçelievler), Zaman Gazetesi (Bahçelievler), Ağaoğlu MyCity (Bahçelievler), Meydan AVM (Bahçelievler), Sahilpark Veliefendi (Zeytinburnu), Onaltı Dokuz (Zeytinburnu), Ora AVM (Bayrampaşa), Forum İstanbul (Zeytinburnu), Kiptaş Ünalan Evleri (Üsküdar), Kiptaş Tuzla 2-3 Etap Konutları (Tuzla), DAP Royal Center (Maltepe), TOKİ Avrupa Konutları (GOP), Kemalpark evleri (Esenler), Çınar Olimpia Park Sitesi (Bağcılar), Ataköy Konakları (Bakırköy), Capacity AVM (Bakırköy), Selenium Plaza (Beşiktaş), Ortaköy Ermeni Vakfı Arazisi (Beşiktaş).
Acil ulaşım yolları da otopark oldu
Yine 2001 yılında oluşturulan Afete Yönelik Acil Eylem Planı’na göre, 562 cadde ‘1.Derece Acil Ulaşım Yolu’ olarak belirlenmiş ve bu caddelere park yasağı getirilmişti. İlk zamanlar sağlıklı işleyen süreç bugün oldukça farklı. Parklanma yasağı olan yollar da otoparka dönmüş durumda.
Depremin ardından Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) tarafından İstanbul’da parklanmaya tamamen kapatılan caddeler artık açık birer otopark haline dönüştü. Kimini İSPARK devralırken, kimileri de kendiliğinden park alanı oldu.
UKOME’nin kararının ardından asılan ‘1. Derece Afet-Acil Ulaşım Yolu‘ tabelalarının çoğu da kaldırılırken, normalde çok dar oldukları ya da ana arterleri birbirlerine bağladıkları için afet yolu ilan edilen caddelerin otoparka dönüşmesi trafik sıkışıklığını da katladı.
Herhangi bir afet durumunda bu yolları kullanacak itfaiye ve polis ekiplerinin yollardan haberi bile olmadığı ortaya çıkarken, bir itfaiye eri, “Burada öyle yol yok. Her yerde araç parkları var” diye durumu özetledi.
İstanbul genelinde Beşiktaş’ta 25, Beyoğlu’nda 42, Kadıköy’de 27, Şişli’de 29, Avcılar’da 9, Pendik’te 52 ve Sarıyer’de 29 tane yol başta olmak üzere birçok yasaklanan yolda şu anda otoparklar hizmet veriyor.
Deprem istasyonları ve afet konteynerlerine ne oldu?
Yine 17 Ağustos depreminin ardından, deprem sonrası kurtarma çalışmalarının hızlı bir şekilde başlaması için, bazı mahallelere yerleştirilen içerisinde kurtarma, ilkyardım araç ve gereçlerinin yer aldığı deprem istasyonu ve afet konteynerlerine de sahip çıkılamadı. Zaman içerisinde onlar da yok olup gittiler.
‘Deprem vergileri’ nerelere harcandı?
17 Ağustos 1999’dan sonra deprem vergisi ya da ÖTV adıyla toplanmaya başlayan paranın 2011 yılında 40 milyar TL’nı geçtiğini anımsıyorum. Nereden mi anımsıyorum?
23 Ekim 2011’de Van’da meydana gelen ve 644 kişi hayatını kaybettiği, binlerce kişinin de yaralandığı 7,2 şiddetindeki afette tüm yardımlar yine yurttaşlardan gelmişti. Bu arada, hükümete göre ‘deprem vergisi’ diye bir şey yoktu ya da paralar duble yol olmuştu!
AKUT kurucu üyesi ve Başkanı Nasuh Mahruki, yıllarca cep telefonlarından deprem vergisi ödendiğini hatırlatarak, geçen yıl bu konuda şunları söylemişti: “Bu paralarla yol yapılmış. Nasıl olur böyle bir şey? Yol yaptık gitti diyorlar peki kaç para toplandı, denetleme yapıldı mı, kim ne kadar nereye para harcadı bilmiyoruz. Türkiye artık denetlenmiyor.”
Son pişmanlık fayda etmeyecek!
Yapılan bütün bilimsel ve mesleki uyarılara rağmen, yerel ve merkezi yönetimler, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını korumak ve egemenliklerini sürdürmek adına, yüz binlerce insanı tehlikeye atmaktan hâlâ çekinmiyorlar.
17 Ağustos’ta Değirmendere’yi deniz yutmuşken hâlâ kıyılarda yeni dolgu alanlar yapılmaya çalışılıyor. 2011’de Japonya’daki depremle birlikte yaşanılan ve dört yıl geçmesine rağmen ölümcül çevre etkileri süren Fukuşima Nükleer Felaketi’ne karşın nükleer santral yapımında ısrar ediliyor.
Öncelikle devletin neden İstanbul için 'Deprem Erken Uyarı Sistemi' kurmadığını sormak gerekiyor.
Yerel yönetimler, afet durumunda zarar ve riskleri azaltmak, acil durum planı yapmak, ekip-donanımları hazırlamak ve yurttaşları eğitmek zorundalar.
Depremi önlemek elbette mümkün değil ama zararlarını azaltmak mümkün. Bilimsel yöntemlerle, yer hareketlerine ve zemine uygun sağlam yapılar üretilmelidir ve bundan kesinlikle taviz verilmemelidir. Teknik çalışmalara bir an önce başlanmalı, en önemlisi de halk bilinçlendirilmeli, sivil toplum örgütleri ve gönüllülerle işbirliğine gidilmelidir.
Bu konuda son olarak, Marmara Depremi’nin 16’ncı yıldönümü nedeniyle düzenlenen konferansta konuşan, Sedimantoloji ve Deniz Jeolojisi alanında uzman Prof. Dr. Naci Görür’ün sözlerine kulak vermekte yarar var:
Felaketin boyutunu azaltmak için risklerden kaçınmak gerek
Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul’un neresinin ne ölçüde tehlike altında olduğunu kimsenin bilmediğini, kentsel dönüşümün deprem tehlikesinin fazla olduğu yerler yerine rant açısından getirisi yüksek yerlerde yoğunlaştığını, bu kapsamda sağlam yapıların bile yıkılarak yerlerine yenilerinin yapıldığını çalışmaların şeffaf yapılmadığını söyledi. Prof. Dr. Görür, ‘Kanal İstanbul Projesi’ ile 3 milyonluk şehir daha yaratmanın daha fazla insanın ölüm riskini arttıracağını savunurken, felaketin boyutunu azaltmak için böyle risklerden kaçınmak, tehlikeyi analiz etmek, politika stratejileri üretmek, insanlara felaket, deprem durumunda bilinç düzeyini arttıracak bilgiler verilmesi gerektiğini kaydetti.
Öldürmeyen deprem, çevreyi katlediyor
Prof.Dr. Naci Görür, sözlerinin son bölümünde İstanbul’da bir günde binlerce ton zehirli, parlayıcı patlayıcı kimyevi madde üretilip nakledildiğini, satılıp, depolandığını, Tuzla’da kısa süre önce çıkan yangında benzer tehlikenin görüldüğünü kaydederek, “Olası depremde en büyük tehlike en büyük çevre felaketidir. Öldürmeyen deprem çevreyi katlediyor. Son örneğini gördük. Tonlarca zehir, suya, ağaca, denize, akarsuya karıştığında ne yapacaksınız?” diye sordu.