Dünyada En Prestijli Pasaportlar9 sene ÖNCE
Dünyada En Prestijli PasaportlarReuters
Gezi eylemlerinin başlamasının üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Türkiye’de yarattığı yeni politik iklim tartışılmaya devam ederken, gazetecilerin görev sırasında “başlarına gelenler” de dikkat çekiyor.
Medyada yaşanan “görev değişiklikleri” bir yana darp edilen ve yaralanan gazetecilerin sayısı da az değil.
BirGün gazetesi muhabiri Onur Erem, Cumartesi günü yapılan eylemi izlemek, fotoğraf çekmek için Taksim’deydi. Başbakanlık tarafından verilen sarı basın kartına sahip. Ancak, polisin İstiklal Caddesi’nde bir ara sokağa tazyikli su ve biber gazı ile müdahale ettiği sırada gösterdiği basın kartı onu polisin şiddetinden korumadı.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Onur Erem, “Gezi olayları başladığından beri çok kez polislerin hakaretine maruz kaldım ama ilk kez coplanıyorum” diyor.
Polise basın kartını göstermesine rağmen copla darp edildiğini aktarıyor.
‘Hastaneye gidişime engel oldular’
Onur Erem’in hastaneye gitme çabası ise yaşadıklarının bir başka boyutunu oluşturuyor.
Darp edilmesinden sonra olanları Erem anlatıyor: “Hastaneye gidip rapor almak istedim. Bel fıtığımın olduğu yerden darbe aldım. Ama Taksim İlkyardım’a gitmek için polis barikatını aşamadım. Basın kartımı göstermeme ve hastaneye gitmem gerektiğini anlatmama rağmen polis geçmeme izin vermedi.”
Erem sonunda etraftaki yaralılar için gelen bir ambulansa binerek hastaneye ulaşabilmiş.
Onur Erem özellikle 6 Temmuz günü gazetecilerin özellikle hedef seçildiğini, 13 kişinin darp edilmesinin tesadüfi bir durum olmadığını düşünüyor.
“Hükümet yabancı basını ve kendisiyle ekonomik ilişkileri olmayan alternatif basın kuruluşlarını bu yolla kontrol altına almak istiyor” diyor.
Fakat Onur Erem veya onunla birlikte aynı gün yaralanan 12 gazeteci bu süreçte ilk değil. Reuters muhabiri Osman Örsal, gazeteci Ahmet Şık kafalarına isabet eden gaz fişeğiyle yaralanmış; El Cezire’nin iki kameramanı polis tarafından darp edilmişti. Bunlar da yaralanan, tehdit edilen veya hakarete uğrayan gazetecilerin sadece bir kısmı.
Cumartesi günkü olaylarla ilgili ellerinde bilgi olup olmadığını ve gazetecilere yönelik saldırıları önlemek için nasıl girişimlerde bulunduğunu sorduğumuz İstanbul Valiliği haber hazırlandığı sırada henüz bir yanıt vermemişti.
Avrupa’da 25 ülkede örgütlü Avrupa Gazeteciler Derneği’nin Basın Özgürlüğü Temsilcisi William Horsley ise, Türkiye’de basın özgürlüğü ve gazeteciler bağlamında yaşananları “Tam bir dönüm noktası olarak” değerlendiriyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Horsley bunun gazetecilik mesleği açısından oldukça zorlu bir durum olduğunu anlatıyor ve ekliyor: “Gazetecilerin özgürlüğü tehdit altında, çalışma koşulları zorlu. Gözaltılar çok yaygın. Hatta anladığım kadarıyla pek çok hükümet yanlısı gazeteci de kendi gelecekleriyle ilgili kaygılılar.”
İstifalar ve işten çıkarılmalar
Gezi eylemleri sürecinde çalıştığı kurumdan istifa eden ve işten çıkarılan onlarca gazeteci var.
Gazetecilerin medya kuruluşu sahipleri tarafından işten çıkarılma gerekçesi “Gezi eylemlerine” destek vermeleri olarak gösterilmese de; işlerini kaybeden gazetecilerin pek çoğunun eylemler konusunda hükümetin tutumunu eleştirenler olması dikkat çekiyor.
Yeni Şafak gazetesinden Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Kürşat Bumin “insan kaynaklarının” telefonuyla işten çıkarılırken, TMSF’nin el koyduğu Akşam Gazetesi en fazla kişinin işine son verdiği basın kuruluşu oldu. Gazetenin genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın ardından, Tuğçe Tatari, Hüsnü Mahalli, Sevim Gözay, Nilay Örnek ve Gürkan Hacır işten çıkarıldı.
Gezi olayları süresince, eylemciler tarafından sıkça protesto edilen NTV grubu ise istifalarla gündeme geldi. Gruptan yakın zamanda istifa eden iki isim ise Çiğdem Anad ve Mirgün Cabas oldu.
Doğuş Grubu bünyesindeki dergilerden NTV Tarih dergisinin Gezi olayları kapağıyla “çıkamaması” ve nihayetinde kapatılması ise Doğuş Yayın Grubu Dergilerden Sorumlu Genel Müdürü Neyyire Özkan’ın istifasına neden oldu.
Horsley, Türkiye’deki medyanın içinde bulunduğu durumu Doğu Avrupa ve Rusya’daki duruma benzetiyor. “Otosansür ve zorlu çalışma koşulları Türkiye gibi, yasaların da gazetecilere karşı oldukça düşmanca olduğu yerlerde daha da kötü. Örneğin Balkanlarda da çok yaygın bir durum. Türkiye ile oldukça paralel bir durum yaşanıyor orada da. Sadece kanunlar ve hükümetin tavrı değil, aynı zamanda hırslı medya kuruluşu sahipleri de bu otosansürü teşvik ediyor” diyor.
Türkiye’de bazı medya kuruluşlarının protestoların en çok yükseldiği dönemde, gelişmeleri yansıtmamasının bir benzerini ise hatırlamadığını ekliyor: “Aklıma gelen örneklerden biri, Ukrayna’da Timoşenko için yapılan protestolardı. Hükümete yakın medya kurumları oldukça yanıltıcı yayınlar yaptılar. Bu da önemli bir tartışma konusu olmuştu. Ama yine de protestoları gösterdiler.”
BBC TÜRKÇE / Rengin Arslan