Global İletişim Aktivisti Bloggerlar: “Game Over!” (Oyun Bitti!)

Kamil Eryazar ‘İnternet Gazeteciliği ve Dijital Medya’ yazı dizimizin 13. Bölümü’nde, bu kez de sosyal medyanın oluşumunda en önemli etken olan, ‘dijital alemin kral ve kraliçeleri’ bloggerları mercek altına alıyoruz. Kim okurdu kim yazardı, internette kim gezerdi, bloggerlar...

Global İletişim Aktivisti Bloggerlar: “Game Over!” (Oyun Bitti!) (7 Nisan 2013)

Kamil Eryazar

‘İnternet Gazeteciliği ve Dijital Medya’ yazı dizimizin 13. Bölümü’nde, bu kez de sosyal medyanın oluşumunda en önemli etken olan, ‘dijital alemin kral ve kraliçeleri’ bloggerları mercek altına alıyoruz.

Kim okurdu kim yazardı, internette kim gezerdi, bloggerlar olmasaydı, sosyal medya olur muydu?

Dünyanın dijital seyir defteri ve birer hayat günlüğü olan Facebook, Twitter gibi paylaşım siteleri ve bloglardan oluşan sosyal medya, bırakın geleneksel medyayı, profesyonel dijital gazeteciliğin bile tahtını sallamaktadır. Kurumsal haber portallarıyla adeta yarışan ‘blog’lar ve Twitter yazarları var.

Her ne kadar bloggerlar hiçbir zaman gazeteci olma iddia ve hedefinde olmamışlarsa da, bazı kişisel bloglar bugün dijital gazetecilikten pay alacak kadar birikim ve izlenme/okunma oranına sahiptirler.

Dijital gazetecilik, profesyonel haber portalları ile sosyal medya ve birer mikrosite olan blogların sentezidir.

Söylemleri yeni, biçemleri hep eleştirel sivri dilli ve alaycı, argo sözcükleri kullanmaktan çekinmeyen, sokak ağzıyla yazan, gözünü budaktan sakınmayan ‘bloggerlar’, geleneksel medyanın kapsamı dışında kalan konulara değinerek büyük ilgi görüyorlardı. Böylece yepyeni bir dijital-kitlesel iletişim platformu oluşuyordu.

Kaiser geziye çıkmadan önce, “Bütün kuşbeyinli uyruklarını yıkanmış paklanmış olarak” görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört yanına haber saldığında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa, kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş. İşte bugün bloggerlar, tam da kendilerini hayatın ‘nesnesi’ değil, ‘öznesi’ olarak gören “yıkanmak istemeyen çocuklara” denk geliyor. (Ünsal Oskay Hocamızı, saygı ve sevgi ile anıyorum)

İlk kez Adorno tarafından, henüz internet ve cep telefonlarının olmadığı bir dönemde dile getirilen “kültür endüstrisi”, bilgi teknolojileri gelişimi ve internetin ortaya çıkıp yaygınlaşmasından sonra büyük boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla buna “teknoloji kültürü endüstrisi” de denilebilir.

Dijital Alemin Kralı: Blogger

İnternet ile paralel bir süreçte gelişen ‘dijital görüntüleme ve düzenleme’ teknolojisi ürünü araçlar, kitlesel iletişimi topluma indirmiş, herkesi potansiyel gazeteci, sanatçı, yazar durumuna getirmiştir! Sarsıntı azaltıcı, yüz tanıyıcı, vb. otomatik ayarlar sayesinde kullanım bilgisi ve deneyimi gerektirmeyen, film-banyo-kart baskı gibi giderleri olmadığı için ekonomik ve pratik dijital kamera ve akıllı cep telefonları, herkese kullanıcı kaynaklı içerik (user generated content) üretme, erişime sunma ve paylaşma olanağı sağlamıştır. Böylece kişilerin toplumda ‘kendini ifade etme’ gereksinimi ve ‘ego tatmini’ sağlamaları gerçekleşmiştir.

Bu süreç doğal olarak ‘seçkinci kültür’ karşısında ‘popüler kültürün’ daha da yaygınlaşmasını ortaya çıkarmıştır.

Günübirlik üretilip tüketilen, derinlik yerine sığ bir yaklaşımı benimseyen, nitelik yerine nicelikle ölçümlenip değerlendirilen içerik sunumları ‘popüler’ olmuştur. Çünkü üretmesi ve tüketmesi kolaydı. İçine birazcık mizah, bir tutam cinsellik, biraz da argo konularak, kulak memesi kıvamında yoğrulup, pembeleşinceye kadar kavruldu mu tadından yenmiyordu.

Eskiden ağzı olan konuşuyordu! Şimdi ise klavyesi ya da dokunmatik ekranı olan yazıyor!

Gönüllü yaratılıp üretenlerin çoğu egosu ve vicdanlarını, çok az bir bölümü de cüzdanlarını tatmin ederken, tüketiciler de bu içeriği genellikle bedelsiz okuyup izliyorlardı. Yani bir tür alan razı, veren razı durumu!

Bu arada en çok kazanan da kuşkusuz teknoloji üreticileri, servis sağlayıcılar ve popüler kültür endüstrisi yani “yeni ekonomi” oluyordu.

Dünyanın en etkili haber dergilerinden Time, her yılsonu dünyada “yılın insanı”nı seçer ve fotoğrafını kapağında yayınlar. Time 2006 Yılı başında bir sürpriz yapıp kapağına, bakanların kendilerini görmelerini sağlayan ayna işlevini görecek gümüş varak yaldız basıp, Yılın İnsanı “Sizsiniz” diyordu! Milyonlarca aktif – etkileşimli internet ve sosyal medya kullanıcısını “yılın insanı” ilan ediyordu.

Aynı Time Dergisi, aradan beş yıl geçtikten sonra 2010 yılı sonunda da, bu kez ‘yılın insanı’ olarak, dünyada sosyal medyanın fenomeni olan Facebook’un kurucusu 1984 doğumlu Mark Zuckerberg’i “yılın adamı” seçiyordu.

İletişim yöntemlerinin hızla geliştiği bir dönemde, internet bağlantısı ve sosyal paylaşım siteleri kullanıcısı olan her yurttaş, kendisini bir haberci gibi görmektedir. Herkesin verecek bir haberi, verecek haberi olmayanların bile anlatacakları, paylaşacakları mutlaka bir ‘hikayeleri’ var.

Devam Edecek…

Gelecek Yazı: Yurttaş Gazeteciliği

Yazı Dizisinin Önceki Bölümü: http://www.farklibirbakis.com/tablet-medya-ve-dijital-gazetecilik/