‘Oy ve Ötesi’ yetmedi, ‘Ajans ve Ötesi’ de gerekiyor!9 sene ÖNCE
‘Oy ve Ötesi’ yetmedi, ‘Ajans ve Ötesi’ de gerekiyor!KAMİL ERYAZAR
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Milletvekili Seçimleri’nin siyasal ve toplumsal açıdan kapsamlı değerlendirmesi. ‘İkinci Tur’ ve sonrası öngörüleri…
Seçim gecesinin perde arkası.. Nasıl oldu da böyle oldu? Niçin ilk turda kazanılamadı? Anket şirketleri yanıldı mı? Cumhur İttifakı, Meclis çoğunluğunu nasıl ele geçirdi? Nerede hata yapıldı? İkinci tur nasıl kazanılır?.. Kafanızdaki tüm bu ve benzeri soruların yanıtlarını, en önemlisi de yeniden umudu ve morali bulacaksınız.
Yanıldık ya da belki de yanılmadık da kendi yankı odalarımızda yanılsadık. Ancak en büyük yanılgımız seçim sonuçlarından çok, yine sandık güvenliği ve verilerin toplanamayacağı, hem veri hem de siyasal-toplumsal iletişimin, ekranlardaki psikolojik savaşın yönetilemeyeceği konusunda oldu.
CHP yöneticileri, sürekli “her yere ve her şeye çok hakimiz, her şey kontrolümüz altında olacak, hiç merak etmeyin” diye o kadar çok güven telkin ettiler ki, onca haksız yenilgi deneyiminden sonra artık bu kez çok da risk olmadığını düşündük. Böyle rahat düşünmemizin bir nedeni de, son olarak yaşanılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi deneyimiydi. Ancak ne yazık ki (yine) yanılmışız!
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ, TEK VE SON ŞANSIMIZ!
14 Mayıs seçim sonuçlarının siyasal ve toplumsal değerlendirmesine, eleştiri ve özeleştirilere geçmeden önce, her şeye karşın son bir hafta daha umudumuzu, moral ve enerjimizi yitirmememiz, sonuna kadar mücadele etmemiz gerektiğini vurgulamamız gerekiyor.
Bize yakışanı budur. Çetin Altan’ın deyimiyle, ‘enseyi karartmayalım’.
Mutsuzuz ama umutsuz değiliz. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
Atatürk, 104 yıl önce işgal altında, uçurumun kenarındaki bir ülkeyi nasıl kurtarmayı başardıysa, biz de başarabiliriz. “Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var. Biz adalete susamış, demokrasiye inancı tam, Türk gençliğiyiz. Ve de asla vazgeçmeyeceğiz!”
Ayrı bir umut da, ikinci turda 18 yaşını dolduracak olan 50 bin yeni genç seçmenin oy kullanacak olması.
‘28 Mayıs’, köprüden önce son çıkış, tek ve son şansımız!
Bu artık yeni bir seçim. İki farklı Türkiye’nin oylanacağı bir referandum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüz yılında nasıl bir ülke olacağının kararı verilecek.
Kutuplaşmanın kaldırılıp, bir arada kardeşçe, özgürce, adil bir hukuk düzeninde, toplumsal barış ve huzur içinde, hiç kimsenin ötekileştirilmediği, kadınların hor görülmediği, çocukların istismar edilmediği, emeğin sömürülmediği bir Türkiye özlemi için oy vereceğiz.
İkinci tur’un sonucunu kadınlar belirleyecek, belirlemeleri gerekiyor!
Öyleyse… Her şeyden önce herkes sandığa gidip yurttaşlık görevini yerine getirecek ve oyunu kullanacak. Oyunu kullanmakla da kalmayacak, oy sayımı ve tutanaklara geçirilmesi bitene kadar da sandığın başında bekleyecek ve verileri merkeze geçecek.
Başka çaresi çözümü yok bu işin. Ne yazık ki, milyarlarca lira hazine yardımı alan, milletvekili, bakan, müsteşar olup yüz binlerce lira maaş ve ömür boyu rahat yaşam garantisi sağlayan parti baronlarının beceremediğini, yine biz yurttaşların yapması gerekiyor. Çağdaş, demokratik, özgür bir Türkiye geleceğimiz için bunu yapmak zorundayız.
TRİBÜNDE SEYİRCİ DEĞİL SAHADA OYUNCU OLMAK GEREKİYOR!
Haklı olarak diyeceksiniz ki, “Peki her şey yurttaşlardan bekleniyorsa, her şeyi biz yapacaksak, bu siyasi partiler ne iş yaparlar?” Kişisel çıkarları için rant peşinde koşarlar, sempatik söylemlerle de toplumun gözünü boyarlar!
İşte şimdi iğneyi kendimize, çuvaldızı da başkasına batırmaya yani özeleştiri yapmaya sıra geldi. Aslında o çok da iyi bildiğimiz oyunu sahada koşturup, ter döküp bizzat oynamak yerine, işin kolayına ve konforuna kaçıp tribünden izleyip ahkâm kesmeyi çok seviyoruz.
Kaçımız bir siyasi partiye, sivil toplum kuruluşuna, sendikaya, derneğe üyeyiz? Sahada bizzat aktif olarak koşturuyoruz, çalışıyoruz? Özlem duyduğumuz siyasal-toplumsal yaşam için ne kadar mücadele ediyoruz, sorumluluk alıyoruz?
Hak verilmez alınır! Hiç kimse sizin hakkınızı sizin kadar savunamaz. Katılımcı olmadığımız sürece hep işte böyle seyirci kalırız. Toplumsal-siyasal mücadelenin öznesi değil nesnesi olduğumuz sürece de kazanamayız.
Geç de olsa yine baharlar gelecek ve her şey çok güzel olacak.
Her ne kadar sarı-lacivert renklere gönül vermiş de olsam, havasını soluduğum, o çok sevdiğim Beşiktaş Marşı’ndaki gibi:
Bilge bir kuş gökyüzünde,
bak ne diyor son sözünde:
Yıkılma öyle,
Haydi kalk ayağa
Yürü güneşe..
SEÇİM SAHADA KAZANILIR
Kemal Kılıçdaroğlu, her şeye karşın bu seçimde öncekilere göre başarılı bir kampanya yürütmüştü. Strateji, içerik, sosyal medya ve açık hava kullanımıyla göz doldurmuştu.
“6’lı Masa” oluşumu ya da ‘saçmalığı’ bir yana bırakılırsa, belki de tek eleştirilebilecek olgu, özellikle Anadolu’daki yetersiz saha çalışmalarıydı. Özellikle orta ve alt gelir grubu Ak Parti seçmenlerinin olduğu bölgelerde, tıpkı AKP’lilerin yaptığı gibi ‘kapı kapı’, çarşı-pazar gezmek, bıkmadan usanmadan yalanları boşa çıkarmak, gerçekleri anlatmak ve gönülleri fethetmek gerekiyordu.
Ak Parti’nin kazanmasındaki en büyük unsurun yaptığı ‘kara propaganda’ olduğu biliniyor. Montaj videolar, seccadeye ayakkabıyla bastı, geldiklerinde Diyanet’i kapatacaklar, İHA – SİHA savunma sanayini bitirecekler ve PKK işbirliği, Apo’yu serbest bırakacaklar, vd.
Mitinglerinin yanı sıra yüzde 90’ını ellerine geçirdikleri başta televizyon kanalları ve gazetelerden oluşan dev medya gücü ile pompaladıkları, bu tümüyle yalana ve hayali kurguya dayanan gerçek dışı suçlamalar ve mesnetsiz iftiraların sosyal medyadan daha çok sahada, halkın arasında, birebir iletişimle çürütülmesi gerekiyordu.
Ne yazık ki bu hiçbir zaman yapılamadı.
En büyük eksikliğin daha oy kullanılmadan önce yaşandığı ortaya çıkıyor. Sandık seçmen listelerinin hiç incelenmediği anlaşılıyor. Tek tek ‘doğrulanmış gerçek kişi kimliği’ üzerinden, Türkiye’de güncel tam ve kesin olarak kaç seçmen olduğunun yanıtını kim verebiliyor? Kim bu seçmenler?.. Oy verme bitiminde yapılan açıklama ve itirazların bir kısmı bu “bilinmezlik” den kaynaklanıyordu.
BU SEÇİM DE,
YİNE OY SAYIM-YAZIM VE KAYITLARININ YAPILDIĞI G E C E,
KAYBEDİLMESE BİLE KAZANILAMADI.
20 bin sandıkta hiç “gözlemci” yokmuş! (Arapça ‘müşahit’ sözcüğü yerine Türkçe ‘gözlemci’ sözcüğünü kullanmayı tercih ediyorum)
Böyle bir şey nasıl olabilir ki?..
Türkiye’de yurt içinde 81 ilde 191 bin 885, yurt dışında ise 73 ülkedeki 151 temsilcilik ve 16 merkezde 5 bin 114 adet, genel toplam olarak da 196 bin 999 sandık kurulmuş.
Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren 25 milyon seçmen arasından 196 bin 999 gözlemci kişi bulunamaz mıydı? Haydi bırakın bu geniş kitleyi, 1 milyon 500 bine yakın CHP üyesi arasından sandık gözlemcisi olacak 197 bin kişi çıkarılamaz mıydı? Bunun için DİSK, KESK, EĞİTİM-SEN, TMMOB, Türk Tabipler Birliği, Türkiye Barolar Birliği gibi sivil toplum kuruluşları ile neden işbirliği ve eşgüdüm yapılmadı?
Geçmiş deneyimlerden, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sandıkları boş bırakmanın sonuçlarının neler olabileceği hiç öngörülmedi mi? Öngörüldüyse de neden hiç önlem alınmadı, bu boşluklar doldurulmadı? Böylece, yapmayacakları varsa bile karşı tarafa fırsat tanınmış oldu.
Sandık başlarında gönüllü olarak, neredeyse 24 saat büyük bir özveriyle görev yapan gözlemcilerin tümüne eğitim verildi mi? Şanlıurfa’da sandıkta görev yapan bir gözlemci, oy sayımı sonrası ıslak imzalı tutanakları da cep telefonu ile görüntüleyip, ‘işini yapmış olmanın gönül rahatlığıyla’, sonuçları ‘geç oldu, sabah gönderirim’ diye evine gidip yatıp uyumuş. Fıkra değil gerçek! Seçim gecesi, oy torbalarını ilçe YSK’na teslim etmek üzere kuyrukta bekleyen bazı gözlemciler, sosyal medya üzerinden yiyecek ve su getirilmesi ricasında bulundular. Bir dakika bile sandık başından ayrılmaması gereken bu insanları neden aç-susuz bıraktınız?
Bu, kabul edilemez bir ‘beceriksizliktir’.
Aslında CHP’de istifa etmesi ya da görevden alınması gereken kişi, Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’den daha çok, Parti Örgütü ve Örgüt Yönetimlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’dır.
Çünkü 14 Mayıs Seçim Gecesi, (iki kez siber saldırı düzenlenmesine karşılık) STS (Seçim Takip Sistemi) çökmemiş, Saat 22.00 itibarıyla okullardaki sandık sonuçlarından mobil veri akışı kesilmiştir.
Zaten ne olduysa da bundan sonra olmuş. CHP’li gözlemcilerden veri gelmeyince, ANKA’nın da veri akışı yavaşlamış, sistemdeki veri eksikliği, ‘güvenilmeyen’ YSK verileriyle tamamlanmaya çalışılmıştır.
İnternetin, ağ iletişim teknolojisinin ve mobil uygulamalarının bu kadar geliştiği, kolaylaştığı ve ekonomikleştiği bir dönemde nasıl olur da sağlam, işlevsel bir takip sistemi kurulamaz?.. Kaynak (para) desen var, kadro desen bırakın ücretli çalışmayı sadece gönüllü hizmet vermeyi öneren onlarca kurum-kuruluş ve yüzlerce uzman kişi var.
“Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” – Ece Ayhan
Bu arada, 6’lı Masa’nın ortaklarından Saadet Partisi dışında, diğer hiçbir parti gözlemcilerinin de sandıklarda görülmediğini not etmek de yarar var. Kılıçdaroğlu ve CHP sayesinde yüzde 0,5 ile 1,5 oy oranına karşın Meclis’e 38 milletvekili sokan küçük sağ partilerin, ne seçim güvenliği ve iletişiminde, ne de Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili oylarında CHP’ye katkılarının olmadığı görülmüştür.
BİR SEÇİM GECESİ İLETİŞİMİ NASIL YÖNETİLEMEZ?
Aşağıda, iletişim ve siyasal bilimler fakültelerinde, siyasal iletişim derslerinde ‘case study’ olarak okutulacak bir ‘başarısızlık’ örneğini okuyacaksınız.
Aslında her şey güzel başlamıştı. Mitinglerdeki coşkulu kalabalıkların ve son anket sonuçlarının verdiği ‘kesin kazanıyoruz’ moraliyle, tüm gözlerin çevrildiği CHP Genel Merkezi’nin bahçesinde, akredite olan 700 yerli ve yabancı gazeteci için Kılıçdaroğlu’nun ‘zafer konuşmasını’ izleyecekleri dev bir basın platformu kurulmuştu. Genel Merkez’in etrafındaki tüm yollar trafiğe kapatılmıştı. Canlı yayın araçları da konumlanmıştı.
13. Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu da akşam erken saatlerde, seçim sonuçlarını izlemek üzere Genel Merkez’e gelmişti. Millet İttifakı’nın diğer parti liderlerinin de saat 21.00 civarlarında CHP Genel Merkezi’ne gelmeleri bekleniyordu.
Bu arada, Kılıçdaroğlu’na gönül ve oy veren binlerce kişi de CHP Genel Merkezi önünde toplanmaya başlamıştı.
2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde olduğu gibi her saat, son oy oranları ve sıcak gelişmelerle ilgili bilgi verilecekti.
Twitter’da bireysel seçmen yurttaşların görselleriyle birlikte yayınladıkları sandık usulsüzlükleri, yasa ihlalleri ya da yasadışı bazı uygulamalara itirazlar dışında, yurt genelinde kitlesel bir olumsuz sorun yaşanmamıştı.
YSK, seçim yasaklarını kaldırdıktan sonra veriler gelmeye başladı. Hatta ilk verilerin Anadolu Ajansı (AA) yerine ANKA’dan gelmeye başlaması da sürpriz oldu. CHP Seçim Takip Sistemi’ne (STS) gelen ilk veriler de yüzleri güldürüyordu!
Ve AA son yıllarda gelenekselleştirdiği seçim veri akışını, yine iktidar partisi AKP’nin yüzde 60’larda yüksek oy aldığı sandık sonuçlarını ile başlattı.
Aslında öğrenilmiş deneyim, siyasal bilinç ile psikolojik olarak temkinli ve sakin olması gereken muhalif seçmendeki gereksiz erken panik bir yana, CHP Genel Merkezi’ndeki rahatlık da bir anda yerini kaygı ve gerilime bırakmıştı.
Oysa CHP gözlemcilerinden STS’ye gelen ilk veriler yüz güldürüyordu. Genelde CHP’nin yüksek oy aldığı büyükşehir ve batı illerinden gelen sandık sonuçlarına göre her şey yolunda gidiyordu.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, kameraların karşısına geçerek erken zaferi ilan ettiler.
Saatler ilerledikçe, AA’nın geçtiği verilerde Erdoğan’ın aldığı oylar gerilemeye başlasa bile yine de önde görünüyordu.
Saatler 22.00’ye yaklaşmaya başladığında ise CHP Genel Merkezi’nde hiç ‘öngörülmeyen’ bir şey oldu… Türkiye genelinde, CHP’li sandık gözlemcilerinden gelen veri akışı azalmaya başladı. İlerleyen dakikalarda da da ‘durdu’…
Bu arada, önceki seçim gecelerinin yönetim deneyimi ve ‘başarıları’ ile bilinen Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İstanbul Kısıklı’daki konutundan ayrılarak, Ankara’ya gitmek üzere Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktığı görüntüleri yayınlandı.
Aynı gün öğle üzeri, AA, Erdoğan’ın Ankara’ya gittiği ve Esenboğa’dan Külliye’ye geçtiği haberini geçmişti. Bu gelişme üzerine, ben ve diğer haberciler de, “Bundan önceki seçimlerde sonuçları İstanbul’da izleyen Erdoğan, bu seçimde ilk kez sonuçları Ankara’da Saray’dan takip edecek” bilgisini paylaşmıştık. Ancak gece saatlerinde Üsküdar Kısıklı’daki evinde ortaya çıkınca kafalar karıştı! Erdoğan, Ankara’ya gitmedi mi? Gitmediyse, AA neden böyle bir haber yaptı? Ankara’ya gidip, akşam saatlerinde yeniden İstanbul’a mı döndü? Bu da 14 Mayıs seçim günün bir ‘muamması’ olarak kayıtlara geçmiş oldu. İstanbul’da bazı ilçe meydanlarında planlanan kutlamaların da son anda iptal edildiğini öğrendik.
Erdoğan, İstanbul’dan Ankara’ya uçarken, balkon konuşması hazırlıkları tamamlanan Ak Parti Genel Merkezi önünde de Erdoğan’a gönül ve oy verenler toplanmaya başlamıştı.
Tüm bu gelişmeler olurken, CHP Genel Merkezi ise sessizliğe bürünmüştü. Kılıçdaroğlu’na istediği bilgiler verilemiyor, gazetecilerin soruları yanıtlanamıyordu. Durumu idare etmek üzere İmamoğlu ve Yavaş birkaç kez kameraların karşısına geçseler de, bir şeylerin yolunda gitmediği, sorunların yaşandığı apaçık ortadaydı.
Kılıçdaroğlu ve iki kurmayı İmamoğlu ile Yavaş, AKP’nin, CHP’nin oyunun yüksek çıktığı sandıklara itiraz etmek suretiyle sistemi bloke edip, sonuçların açıklamasını duraklatmaya çalıştıklarını açıkladılar ama bunlar da yeterli olamadı.
Gecenin ilerleyen ve 15 Mayıs’ın da ilk saatlerinde Erdoğan, seçim sonuçlarının henüz belli olmamasına, belli olan sonuçların da yeterli çoğunluğu elde edemeyerek kazamadığını göstermesine rağmen, o çok iyi bildiği ‘algı yönetimi’ için balkona çıkarak konuştu.
Erdoğan’ın kazanamamış hatta 21 yıllık saltanatına bu kez güvenoyu alamamış olmasına karşın, sadece psikolojik ‘algı yönetimi’ için balkonda olduğu dakikalarda, CHP Genel Merkezi’nde ise tam bir moral bozukluğu ve karmaşa hakimdi.
Gecenin finali, morali bozuk Kılıçdaroğlu’nun, diğer Millet İttifakı liderleriyle birlikte ‘kağıttan okuyarak’ yaptığı kısa bir açıklamayla son buldu.
Televizyon ve sosyal medya ekranları başında milyonlarca, CHP Genel Merkezi önünde de binlerce yurttaş, saatlerce yine çok büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp, boynu bükük kaldılar. Kendilerini yapayalnız hissettiler. Milyonlarca yurtsever insana bu depresyonu yaşatmaya hakkınız yoktu.
NE YAPILABİLİRDİ YA DA YAPILMALIYDI?
Amacım, olan olmuş, geçen geçmiş, biten bitmişken, ancak bu kez atı alanın Üsküdar’ı geçemediği tesellisiyle, masa ve klavye başında ahkâm kesmek değil.
Aklın yolunun bir olduğunu düşünüyorum, kitlesel iletişim sektöründe emek veren birçok meslektaşımın da benzeri düşünceleri paylaştığını biliyorum.
Haydi başlayalım. Büyükşehirlerde ve coğrafi bölgelerin en büyük kentlerinde, CHP Genel Merkezi’ndeki ana merkez stüdyoya canlı bağlantıların sağlanabileceği birer küçük haber merkezi kurulsaydı. Sandık başlarındaki gözlemciler, ıslak imzalı tutanak görüntülerini doğrudan Ankara STS’ye değil de, kendi bölgelerindeki bu bölgesel merkezlere geçselerdi. Bölge haber merkezleri de, doğruladıkları sonuçları, Genel Merkez’deki Ana Haber Merkezi’ne geçselerdi. STS’ye veri girişleri bu şekilde yapılsaydı.
Sadece teknik veriler, rakamlar değil insani sıcak iletişim boyutları da olsaydı. “Merhaba Trabzon, sizdeyiz. Aylin Hanım nedir son durum?.. Teşekkürler, kolay gelsin. Antalya hazır mı arkadaşlar? Kerem Bey selam, Akdeniz’den güzel haberlerinizi bekliyoruz… ” Bu profesyonel teknolojik iletişim-izleme sistemi basına da açık olsaydı…
Belki anlaşılamamış olabilir ya da anlaşılamadığı için de ‘hayal’ gibi gelebilir. Gözünüzde canlandırabilmeniz çok somut örnekler vereceğim. Son yıllarda katılmadığımız Eurovision Şarkı Yarışması’nın final gecesini gözünüzün önüne getirin. (Bu arada rahmetli sevgili Bülend Özveren’i de sevgiyle anmış olalım) Gecenin finalinde, ülkelere tek tek bağlanıp, oylama sonuçlarının alınmasını anımsayın. Hatta Türkiye sonuçlarının belirlendiği İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehir jüri sonuçlarının alındığı canlı bağlantıları..
Çok daha genel bir perspektif çizeceğim. Uzaya fırlatılan uydu roketlerinin canlı takip edildiği NASA operasyon merkezleri gibi dakika dakika, hatta saniye saniye canlı takip…
Çok mu zor? Hayal mi, ütopya mı? ‘Olabilemez mi?’
5 yaşındaki bir çocuğun YouTube’dan canlı yayın yaptığı, vlooger’ların kendi kişisel olanaklarıyla milyonlarca kişilik izleme ağları kurup canlı yayın yaptıkları dijital bir dünyada, bu tür bir haber iletişim ağı oluşumu basit bile kalabilir.
Bilmiyor olamazsınız, sadece işinize gelmiyordur!
Çok mu pahalı bir sistem? İmkansız mı? Vallahi değil, bir cep telefonu, tripod ve internet bağlantısı yeterli. Sadece örgütlenmek, organizasyon gerekiyor. Bordrolu çalışan bir iletişim emekçisi olarak ben bile ihtiyaç kredisi çekip, böyle sistemi kurabilirim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Onursal Adıgüzel ve Oğuz Kaan Salıcı! (Tuncay Özkan’ın adını anmak bile istemiyorum!)
AA’nın, yine AKP’nin en yüksek oy aldığı sandık verilerini geçmeye başlayacağı öngörülmedi mi? Eğer öngörüldüyse, o dakikalar itibarıyla nasıl bir karşı (canlı) sayısal veri ve psikolojik iletişim stratejisi hazırlandı?
Herkes kazanmak ister ancak bu her zaman da mümkün olamayabilir. İletişimciler, sadece zafer çığlıklarını süsleyip püsleyip çoğaltarak iletmek için değil aynı zamanda ve en çok da olası yenilgi ve kriz durumlarını yönetmek için vardırlar.
Sosyal medya ve televizyon ekranları karşısındaki milyonlarca, CHP Genel Merkezi önünde bekleyen binlerce Millet İttifakı’na gönül ve oy vermiş milyonlarca yurttaşı neden yine yapayalnız bıraktınız? CHP Genel Merkezi’ndeki yüzlerce yerli yabancı gazeteciyi neden bilgisiz bıraktınız?
CHP İletişim Ekibi Sorumlusu denilen Tuncay Özkan kimdir?.. (Meraklı okurlar, kişisel ve siyasal geçmişini Google’dan sorgulayabilirler) O gece CHP Genel Merkezi’nde görev yapan yerli-yabancı onlarca gazeteci ve CHP seçmeni milyonlarca kişinin tepkisine rağmen, ne görevden alınan ne de hakkında tek bir sözcük açıklama yapılmayan ve de Kemal Kılıçdaroğlu’nu bile aşan Tuncay Özkan’ın ‘ulvi’ dokunulmazlığı nedir?…
Neden bütün dünyada işleyen “istifa mekanizması”, Türkiye’de hiçbir zaman işlemez ki? Başarısızsan, istifa edeceksin arkadaş!
Neden Kemal Kılıçdaroğlu ve/ya da Millet İttifakı’nın diğer parti liderleriyle birlikte kameralar karşısına çıkıp da açıklama yapılmadı da, sadece iki büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş açıklama yaptılar?
Kemal Kılıçdaroğlu, neden seçim sonuçlarının belli olmasından bir gün sonra yaptığı ‘yıkılmadım, ayaktayım, bu-ra-da-yım, nok-ta’ kararlılık açıklamasını, milyonların beklediği seçim gecesi yapmadı?
İkinci tur kazanılsa da, kaybedilse de, 10 ay sonra 2014 yerel seçimler var. Lütfen artık sol eğilimli demokrat, yurtsever halkı enayi yerine koymayı bırakın da, şimdiden gerekli sistemleri, düzenleri kurun, önlemleri alın. Bizim kaybedecek bir günümüz bile olmadığı gibi sizin gibi maskeli siyasetçilere de artık tahammülümüz yok!
B PLANI NEDEN YOK?
Sanırım seçimin ilk turda kazanılacağına o kadar inanılmış ki, (eğer böyleyse bile büyük bir iş bilmezlik, amatörlük) “çıkış planı” hiç düşünülmemiş, öngörülmemiş. İkinci tur olasılığı için bir B Planı yapılmamış. Ortada bir tane ‘sandık çıkış anketi’ yok! Ne bir sandık/oy analizi ne de buna göre oluşturulması gereken söylem ve iletişim stratejisi hazırlığı yapılmış.
Bunu seçim gecesi ve ertesi günü yaşanılan telaş ve panikten anlıyoruz.
Aylardır sevimli kalpler, gülücükler dağıtan “sempatik Kemal Dede”, bir gecede 180 derece başkalaşıma uğrayıp, en sert tondan bağıran, masaya yumruğunu vuran bir “Bozkurt Dede” ye dönüşüyor! Bu mudur, 21 yıllık enkazı kaldırıp Türkiye’yi yönetmeye, düzlüğe çıkarmaya talip koskoca CHP’nin ikinci turu kazandıracak yaratıcı siyasal stratejisi? ‘Milliyetçi’ seçmenler de zaten CHP’ye oy vermek için bunu bekliyorlarmış!
Kendisini sosyal demokrat ve görece sol olarak tanımlayan bir parti daha ne kadar sağa hatta aşırı sağa kayabilir ki? Hem solcu hem de sağcı olacaksın. Toplumdaki her kesime mavi boncuklar dağıtacaksın. Dünyada siyaset literatüründe var mı böyle kavram ya da uygulama ve de başarı hikayesi? Gerçek sağ ve milliyetçi partiler varken, seçmen neden ‘çakmasına’ oy versin ki?
Diğer bir yandan da, 180 derecelik bir başkalaşımla bürüneceğiniz aşırı sağcı ve milliyetçi yeni kimlik ve Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi şövenist siyasetçilere vereceğiniz tavizler sonrasında, ilk turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oyların yüzde 10’unu veren Güneydoğu’daki seçmen yurttaşlara ne diyecek, nasıl ikna edeceksiniz? Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmak var.
Her ne kadar seçim sonucunu belirlemede ilginç bir şekilde etkili olmamış gibi görünse de, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz gerçeği ve çözüm önerilerinin de çarpıcı göstergelerle vurgulanması gerektiğini düşünüyorum.
SEÇİM SONUÇLARI
Seçimlerden önce söz edilen o muhteşem “dip dalga”yı her iki ittifak da göremedi.
14 Mayıs seçimlerinde parlamento aritmetiği önemli ölçüde değişti. 2018’deki seçimlerde 344 milletvekili çıkaran AKP ve MHP’nin içinde yer aldığı Cumhur İttifakı, yaklaşık yüzde 4 oy kaybetmesine karşın, 323 milletvekili ile yine Meclis’te çoğunluğu elde etti.
Millet İttifakı
Yüzde 35 oy alan alan CHP ve İYİ Parti’nin içinde yer aldığı Millet İttifakı 212, yüzde 10,5 oy alan Yeşil Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi’nin içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı ise 65 milletvekiliyle temsil edilecek.
2018 seçimlerinde toplam yüzde 22,6 oy alan ve 146 milletvekili çıkaran CHP, oylarını yaklaşık 3 puan artırarak 169 milletvekili çıkardı.
CHP listelerinden seçime giren DEVA Partisi 15, Gelecek ve Saadet partileri 10, Demokrat Parti üç milletvekili kazandı. Meclis’in açılması sonrası 38 milletvekili, CHP’den ayrılıp partilerine geri dönecek.
Millet İttifakı’nda yer alan partilerden CHP listelerinden seçime giren toplam 40 ismin kendi partilerine dönmesi halinde CHP, bu dönem parlamentoda 129 sandalye ile temsil edilecek.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Şule Özsoy Boyunsuz, ‘Bu partilerin Millet İttifakı’na katkısı olmadığını belirtiyor: “AKP seçmenini bu tarafa geçmeye ikna edememişler, tam tersine CHP seçmeniyle sandalye elde ettiler” diyor ve Türkiye’de kutuplaşmanın çok yoğun olması sebebiyle iki tarafın da birbirinden oy almakta zorlandığını aktarıyor.
Özsoy’a göre Türkiye’de değişim başladı ve devam edecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi ifadesine ve kanunlara göre son dönemi olduğunu hatırlatan Özsoy Boyunsuz, tarihin en muhafazakar parlamentolarından birinin kurulduğunu ifade ediyor.
“Erdoğan gibi ekonomik krize rağmen seçmeni bir arada tutabilecek o cephede kimseyi görmüyorum” diyen Boyunsuz’a göre, bu seçmen grubu er ya da geç dağılacak:
“Bir sonraki seçimde Kılıçdaroğlu ve Erdoğan gibi rekabet eden liderlerin büyük kısmı olmayacak, yeni yüzler ve partiler gelecek diye tahmin ediyorum.”
Emek ve Özgürlük İttifakı
HDP, kapatma davası nedeniyle adaylarını Yeşil Sol Parti listesinden gösterdi. Meclis’te en az 80 milletvekilliğini hedeflemesine karşın, oyları yaklaşık 3 puan geriledi ve son verilere göre 61 milletvekili çıkardı.
TİP ise yüzde 1,7’lik oy oranıyla barajı aştı ve yine 4 milletvekili çıkardı.
Genel Başkan Erkan Baş, Ahmet Şık, Sera Kadıgil yeniden seçilirken, Gezi davasından tutuklu bulunan avukat Can Atalay, Meclis’e giren yeni isim oldu.
Kamuoyunca tanınan popüler gazeteci, sanatçılara da listelerinde yer veren TİP, beklediği sıçramayı yapamadı ve Hazine yardımı almak için gereken yüzde 3 oy oranına ulaşamadı.
Cumhur İttifakı
Seçimlerde yüzde 35,5 oy alan AKP oyları bir önceki seçime göre yüzde 7 geriledi. Bu rakamla AKP, 2002’de ilk kez seçime girdiği yüzde 34,2’lik oy oranına yakın bir oy aldı. Toplamda 75 ilde oyları düşen AKP, 6 ilde ise oylarını artırdı.
AKP, Ankara, İstanbul ve İzmir gibi metropollerin yanı sıra, Trabzon, Rize, Samsun’un da aralarında bulunduğu, birinci çıktığı Karadeniz ilerinde de oy kaybı yaşadı.
AKP, deprem bölgesindeki illerde birinci çıkmasına karşın bu illerde de oy kaybı yaşadı. AKP önceki seçimlerde olduğu gibi Ege, Akdeniz ve Trakya’da CHP’nin ardından ikinci parti konumunu korudu. İttifakta sürpriz yapan parti ise Yeniden Refah Partisi oldu. Yeni kurulan bir parti olmasına ve ayrı listeyle seçime girmesine karşın parti, Meclis’e girerek Genel Başkan Fatih Erbakan ile birlikte 5 milletvekili çıkardı.
AKP listelerinden seçime giren HÜDA PAR 4, Demokratik Sol Parti ise 1 milletvekiliyle parlamentoda temsil edilecek. Birçok kamuoyu anketinde yüzde 7 seçim barajı veya altında gösterilen MHP, 2018’e göre oylarını büyük ölçüde koruyan partiler arasında yer aldı.
2018 seçimlerine göre oyları 1 puan gerileyen MHP’nin ayrı liste kararı, partinin bir önceki seçime göre fazladan bir milletvekili çıkarmasını sağladı ve MHP 50 sandalyeyle Meclis’te temsil olanağına kavuştu. MHP’nin milletvekili sayısı İstanbul’da 8’den 5’e, Ankara’da 5’ten 3’e, İzmir’de ise 2’den 1’e düştü.
MHP ve Yeniden Refah Partisi büyük sürpriz yaptı. Örneğin, KONDA’nın son anketine göre MHP’nin oy oranı tahminindeki hata payı %30’dan fazla (tahmin %8, gerçekleşen % 10,2 ), Yeniden Refah Partisi’nin oy oranındaki hata payı ise neredeyse %120. Pek çok şirkette aynı oranda hata var bu iki partiyle ilgili.
Kazananlar, kaybedenler ve ilginç sonuçlar
● Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisi AKP, devletin tüm olanaklarını ve yüzde 90’ını ele geçirdiği dev medya gücünü kullanmasına karşın, yüzde 50’nin altında kalarak güvenoyu alamadı ve yüzde 7 gerileyerek 2002 yılındaki yüzde 35’lik oy oranına düştü.
● Seçimin kazananları ‘milliyetçiler’ oldu. Anketlerde yüzde 7 ile baraj altında gösterilen MHP yüzde 10 ile konumunu korudu. Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmesiyle yıldızı parlayan Sinan Oğan ise yüzde 5,17 oy olarak ikinci turda her iki karşı ittifak için de ‘anahtar isim’ haline geldi.
● Ak Parti’nin %25’lik kemikleşmiş seçmenini, derin ekonomik krizin hiç etkilemediği anlaşılıyor! Türk siyasal yaşamının önemli renkli isimlerinden, döneminde merkez sağ’ın lideri Süleyman Demirel’in ünlü “Tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” sözü, bu seçimde geçerliliğini yitirmiş görünüyor. ‘Patates, soğan’ bile Erdoğan’ı gönderemedi!
● Cumhur İttifakı’ndaki partilerin seçmenleri Erdoğan’a tam destek verirken, Millet İttifakı’ndaki parti seçmenlerinin Kılıçdaroğlu’na aynı oranda destek vermediği görülüyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçmenlerinin ise Kılıçdaroğlu’na tam destek verdikleri anlaşılıyor.
● İyi Parti’nin kendi adıyla seçime girmesi, bazı bölgelerde Millet İttifakı’na milletvekili kaybettirmiş.
● Yeni Türkiye’de yine yükselen trendin ‘seküler ya da popülist milliyetçilik’ olacağı görülüyor.
● TİP’in kendi amblemiyle girme ısrarı, bazı bölgelerde Emek ve Özgürlük İttifakı’na oy kaybettirmiş olabilir.
● Türkiye, sanıldığı gibi ‘değişim’ istemiyormuş. Toplumun çoğunluğu statükocu muhafazakar. ‘Eldeki kuş, daldaki kuştan iyidir’ diye düşünen bir grup, değişimi ve yeniliği ‘risk’ olarak görüyor.
● 6 Şubat’ta büyük bir sarsıntıyla yıkılan ve 50 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği, yüz binlerce kişinin yaralandığı, evsiz kaldığı deprem bölgesindeki seçmenlerin yüzde 80’inin tercihini Erdoğan’dan yana kullanması, sosyal medyada tartışma yarattı.
● Rekor sayılabilecek düzeyde, 1 milyon 363 bin 143 oy geçersiz sayıldı!
● 3 milletvekilinin çıktığı Nevşehir’de, 2’si AK Parti’den, 1’i de MHP’den olmak üzere, bütün vekiller Cumhur İttifakı’ndan Meclis’e giriyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Filiz Kılıç MHP’nin birinci sıra adayıydı. Oyların yüzde 20,5’ini alan Kılıç, kentin ilk kadın milletvekili oldu.
● Tarihinde ilk kez kadın milletvekili çıkaran bir diğer kent de Giresun oldu. CHP’den ilk sırada aday gösterilen Elvan Işık Gezmiş, yüzde 20 oy alarak milletvekili seçildi.
● Seçim, bazı sürprizleri de beraberinde getirdi. CHP, 43 yıl aradan sonra, Rize’den milletvekili çıkardı. Yüzde 21,4 oy alan inşaat mühendisi Tahsin Ocaklı, meclise gidecek.
● Bir sürpriz de Erzincan’da yaşandı. 2015’ten bu yana kentten milletvekili çıkaramayan CHP, bu kez bir milletvekili meclise gönderecek. CHP listelerinden aday olan Mustafa Sarıgül, yüzde 36,2 oy aldı. Kentte bir milletvekili de AK Parti çıkardı.
● Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin 16 üyesi, 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde AK Parti’den milletvekili seçildi. AK Parti’nin 15’i büyükşehir olmak üzere 16 seçim bölgesinde birinci sıra adayı gösterilen kabine üyeleri, 28. yasama döneminde TBMM’de olacak.
● Türkiye ekonomisini, Cumhurbaşkanlığını ikinci turda Erdoğan kazanırsa ‘çok zor’, Kılıçdaroğlu kazanırsa da ‘zor günler’ bekliyor.
YENİ TÜRKİYE’NİN YÜKSELEN TRENDİ POPÜLİST, SEKÜLER MİLLİYETÇİLİK
“Aç kalırım ama asla vatansız, bayraksız kalmam!” Sokak röportajlarına yansıyan bu söz ve bakış açısı aslında her şeyi özetliyor.
Ak Parti’nin seçim kampanyasını ‘kara propaganda’ olarak kurgulamasının, özellikle İç Anadolu’da sadece karasal yayın alabildiğinden TRT’yi, diğer yerlerde de başta A Haber olmak üzere ‘yandaş’ ana akım ulusal televizyon kanalarını izleyen kendi seçmen tabanında karşılık bulduğunu görüyoruz.
“Montaj videolar, seccadeye ayakkabıyla bastı, geldiklerinde Diyanet’i kapatacaklar, İHA – SİHA savunma sanayini bitirecekler ve PKK işbirliği, Apo’yu serbest bırakacaklar, vd…”
Mitinglerinin yanı sıra yüzde 90’ını ellerine geçirdikleri başta televizyon kanalları ve gazetelerden oluşan dev medya gücü ile pompaladıkları, bu tümüyle yalana ve hayali kurguya dayanan gerçek dışı suçlamalar ve mesnetsiz iftiralardan oluşan ‘korku tüneli’ senaryosunun, kendi hedef kitlesi tarafından satın alındığını görüyoruz. Şaşırtıcı da olsa gerçek bu!
‘Özgürlükler’ yerine ‘güvenlik’ ön plana çıkarıldı. “Güvenlik istiyorsanız da, insan haklarınızdan vazgeçip, iktidara itaat etmelisiniz!” denildi.
‘Kimlik’ sorunu yaşamaya başlayan çaresiz insanlar, ekonomik ve kültürel korkularla yönetiliyorlar. Önce yoksullaştırılıyor sonra da bu yoksulluk bir kültür ve yaşama biçimi haline getirilerek, sembolik ‘sosyal yardımlara’ bağımlı bir ‘tebaa’ oluşturuldu. Üstüne bir de ‘ezan’ söylemiyle din tabusu da eklenince, sınırsız, koşulsuz yönetilmeye razı, tam da istenildiği gibi her şeye razı bir toplum yaratıldı.
Ekonomik olarak kaybeden, yoksullaşan ve yalnızlaşan kitleler ‘aidiyet güdüsüyle’ çareyi milliyetçilik de buldular. İşte bu, Erdoğan’ın arayıp da bulamadığı, tam da istediği gibi güdülenmiş bir toplumdu. Yanına MHP lideri Bahçeli’yi de alarak hedef kitlenin beklediği pansumanı yapmış oldu.
Dış Güçler..
Toplumu uyutan bu masalın en önemli unsuru ise Müslüman ve Türk düşmanı, ‘gavur’ dış güçlerdi…
Ekonomik kriz dahil, ülkedeki her türlü olumsuz durumun sorumlusu işte bu hain ‘dış güçler’di. Bu ‘krizsavar’ joker söylem o kadar etkileyiciydi ki, hiçbir zaman güncelliğini de yitirmiyordu.
NEREDEN NEREEYEEE?..
“Tüm ihaleler şeffaf olacak. Bunları halkımızın gözü önünde yapacağız. Partimize yapılan bağışları bile açıklayacağız. Tüyü bitmemiş yetim hakkını haramzadelere yedirmeyeceğiz. Ülkemizde yoksulluk kalmayacak. Hiçbir çocuk okula aç gitmeyecek. Yolsuzluklar tarihe karışacak. Yasaklar olmayacak. Kimse düşüncesinden dolayı ötekileştirilmeyecek. Türkiye dünyada parmakla gösterilen zengin, müreffeh ve yasaklardan arınmış özgür ülke haline gelecek…” (Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce yaptığı konuşmalardan)
MUTLULUK MU? O DA NE?
Son 10 yıldır Birleşmiş Milletler desteğiyle, Küresel Mutluluk Konseyi üyesi bağımsız uzmanlar tarafından her yıl düzenli olarak yayınlanan Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye son sıralarda yer alıyor.
Türkiye, 2019 yılı raporunda 79’uncu sıradayken, 2020 raporunda 14 sıra gerileyerek 93’üncü, 2021 yılında ise 104. sırada yer aldı. Son 2022 yılı raporunda ise Türkiye, sıralamada 18 basamak birden düşerek 146 ülke arasında 112. sırada yer buldu.
Rapora göre, insanların mutluluğunu sağlayan en önemli göstergeler, ekonomik refahları, kendilerini ne kadar güvende hissettikleri, sağlık ve eğitim hizmetlerinden aldıkları paylar, kadınların toplumsal konumu ve diğer sosyal eşitsizlikler.
Ekonomistler, halk sağlığı uzmanları, ruh sağlığı uzmanları gibi farklı sosyal çalışmacıların, mutluluk ve iyilik haline etki edebilecek birtakım göstergeler üzerinden, bazı istatiksel verilere dayanılarak oluşturulan endekste, 2022 yılı raporuna göre dünyanın en mutsuz ülkesi son sırada yer alan Afganistan olurken, en mutlu ülkeleri de ilk üç sırada yer alan Finlandiya, Danimarka ve İzlanda oldu.
Yapılan birçok toplumsal ve sosyo-psikolojik araştırmalara göre, yüzde 80’i ‘yoksul’ ve ‘mutsuz’ olan insanlar, kadercilik inancıyla bu durumlarını sorun etmiyorlar. Onlar için “aidiyet” çok daha önemli. Seküler bir toplumu ve çağdaş kent yaşamını kendilerine yabancı görüyorlar. İçten içe kıskanıp, kızdıkları eğitimli elitistlerin yöneteceği modern bir toplumda yer bulamayacaklarını, dışlanacaklarını, ezileceklerini, küçümseneceklerini düşünüyorlar. Onun için de muhafazakar parti ve liderleri, ‘kendilerinden biri’ olarak görüp daha yakın hissediyorlar.
İkinci Tur için son söz: Lütfen herkes oy kullansın ve hayallerini de çaldırmasın!