Ferhan Şensoy kavuğunu Rasim Öztekin’e devretti9 sene ÖNCE
Ferhan Şensoy kavuğunu Rasim Öztekin’e devrettiİstanbul Şehir Tiyatroları’nın temelini oluşturan Darülbedayi 100 yıl önce bugün kurulmuştu
Darülbedayi, Türkiye’de Batılı anlamda tiyatronun gelişmesinde önemli bir değişimi sağlayan, Osmanlıdaki ilk konservatuvar kurumudur.
1914′te İstanbul Şehremini Belediye Başkanı Operatör Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa kentin medenileşmesi için birçok yenilik yapmaya karar verir.
Hayata geçen projeleri arasında Batılı anlamda bir müzik ve tiyatro konservatuvarı kurmak vardır.
Bu iş için belediye meclisinden o dönem için oldukça büyük para olan 3000 lira ödenek ayırır.
Bu önemli projeye Darülbedayi-i Osmani adını veren Cemil Paşa bu işi gerçekleştirmek için Reşat Rıdvan bey’in de önerisiyle Paris’ten çok önemli bir tiyatro yönetmeni ve yöneticisi Andre Antoine’ı İstanbul’a davet eder.
Şehzadebaşı’nda bulunan vilayete ait Letafet Apartmanı bu konservatuvar için tahsis edilir.
Müzik ve tiyatro için eğitim verecek olan bu okula Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem (Bolayır), “konservatuvar” sözü yerine “Darülbedayi” adının verilmesini önerir ve kabul edilir.
Tiyatro Bölümü için kıraat (okuma), telaffuz (söyleyiş), tecvid (tonlama), Aruz, edebiyat tarihi, haile (trajedi), drama, mudhike (komedi), raks (dans), adab-ı muaşeret (görgü), eskrim gibi dersler konur.
Kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması nedeniyle ülkesine dönen Antoine’ın yerini Reşat Rıdvan ve Muhsin Ertuğrul başkanlığında bir ekip alır.
Cemil Topuzlu’dan sonra İstanbul Şehremini olan İsmet Bey Darülbedayi’nin yönetmeliklerini hazırlamada önemli gelişmeler kaydeder.
1916′da bu okulun halka açık ilk oyunu bir adaptasyon olan “Çürük Temel” 20 Ocak 1916′da Asker Ailelerine Yardım Cemiyeti yararına ilk kez oynanır.
Halit Fahri Ozansoy’un “Baykuş” adlı manzum oyunu, arkasından Halit Ziya Uşaklıgil’in Aleksandr Dumas Fils’den dilimize çevirdiği “Fûruzan” oyunu ile Manir Nigar’ın uygulaması “Kayseri Gülleri” oyunları sahneye konur.
Savaş sonrasında da oyunlara devam edilir.
1927 yılında Dârülbedayi adında bir dergi çıkarılır.
Bu dergi 1935 yılından sonra “Türk Tiyatrosu” adını alır. Günümüzde de Şehir Tiyatrosu organı olarak yayını sürdürmektedir.
Türk ve Dünya Oyun yazarlarından birçok oyunun oynandığı Darülbedayi, 1934 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları adını alır.
İstanbul Şehir Tiyatroları, ülkemizin en köklü tiyatro kurumu olarak başarılı çalışmalarına halen devam etmektedir.
Dârülbedayi 1931-1932 mevsim döneminde Belediye Meclisinin genel kararıyla “Şehir Tiyatrosu” olarak adını değiştirir ve yeni bir tüzükle, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlanır.
Başka bir ülkede olsaydı, ‘Bizim 100 yaşında tiyatromuz var!’ diye yer gök inlerdi…
Filiz Terzi, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında ‘100. yılın’ kutlanmamasını aşağıdaki gibi eleştirdi:
Dünyada 100 yaşını bitirebilmiş birkaç tiyatrodan birine sahibiz, bilmem farkında mıydınız? Alışveriş torbalarının üzerinde okumuşsunuzdur belki.
Darülbedayi tam 100 yıl önce bugün kuruldu. Başka bir ülkede olsaydı yeri göğü inletirlerdi “Bizim 100 yaşında bir tiyatromuz var!” diye. Haftalarca kutlama yapılır, festivaller düzenlenir, dünyanın bütün tiyatro severleri, 100 yaşındaki “Güzellikler Evi”ne davet edilirdi. Yaşayan emekli sanatçılar sahnede onurlandırılır. Yaşamayanlar saygıyla, sevgiyle, alkışlarla gökyüzünü inleterek anılırdı.
Sahi neden kutlanmıyor bu yıl? En azından 1964’te, Muhsin Bey’in 50. yılı kutladığı gibi bir oyunla kutlanamaz mıydı?
Darülbedayi’nin kuruluşundan ilginç anılar anlatmak isterdim size. Mesela eşek sırtında gittikleri turnede eşkiyaya yakalanıp, oyun oynayarak kurtuluşlarını; hayatın felç olduğu bir kış günü, bilet almış 3 seyirci için Muhsin Ertuğrul, Galip Arcan ve Behzat Butak’ın kayıkla boğazı nasıl geçtiğini (yüzlerce seyirciyi kapıdan döndürenlere selam olsun); ilk tiyatro sponsorumuz Muhallebici Fazıl’ı, emaye tabaklardan yaptıkları spot ışıkları, sırtlarında taşıdıkları dekorları vb.
Ama kutlanmıyor ya bu yıl, boynu bükük ya Darülbedayi’nin. Sanki dünyanın en nadide sanat kurumlarından biri değilmiş de sıradan bir kurummuş gibi, bu ülkede tiyatro adına ne varsa onun ocağından çıkmamış gibi önemsenmeyen, gün be gün boşalan ama yenilenmeyen kadrolarıyla zayıflayıp küçülen, geleceği belirsiz.. buruk ya Darülbedayi. Aklıma, tiyatroya yalnızca gönüllerini değil, hayatlarını da verenler geldi. Darülbedayi 100 yaşındayken bile lütfedip hatırlanmıyorlarsa, boşuna ölmüşler demektir.