Sosyal Medyaya Sohbet Robotları Geliyor!1 sene ÖNCE
Sosyal Medyaya Sohbet Robotları Geliyor!Van depreminin üzerinden tam bir yıl geçti…
23 Ekim 2011 Günü, Saat 13.41’de 7,2 şiddetindeki bir depremle sarsılan Van’da, 644 kişi hayatını kaybetmiş, binlerce kişi yaralanmış, 2.261 bina yıkılmış, 17.571 bina hasar görmüş ve yine binlerce insan evsiz kalmıştı.
Van depremi, sosyal medyanın da ilk büyük ve ciddi toplumsal dayanışma, organize yardımlaşma sınavıydı. Dünya tarihine geçecek olağanüstü bir çaba ortaya konmuştu.
İşte soluk soluğa yaşanılan, dakikalarla yarışılan, sosyal medyanın en haylaz çocuklarının bile büyük bir olgunlukla yardım çabasına giriştiği, ‘sosyal medya kardeşliği’ adına tarihe geçen o unutulmaz birkaç günün nefes kesen öyküsü…
23 Ekim Pazar günü saat 14.00’e doğru haber kanalları Kandilli’den gelen “Van’da 6.6 şiddetinde bir deprem oldu” haberini altyazı ile geçmeye başladıklarında, çoktan ilk tweetler de düşmeye başlamıştı bile..
Yurt dışındaki deprem ölçüm istasyonlarından farklı büyüklük bilgileri geldiğinden, medya ile Kandilli arasında rakamsal polemik ve Kandilli’nin jeofizik dersine dönen showlu basın toplantısı sürerken, (sonradan 7.2’yi kabul ettiler) AKUT, UMKE gibi arama kurtarma kuruluşları sosyal medya üzerinden çoktan organize olmaya başlamışlardı. Evet, öncelik arama kurtarmaydı ve ilk 24 saat çok önemliydi!
Karakol saldırısı ve askeri harekatı izlemek için Çukurca’da bulunan haberciler canlı yayın araçlarıyla Van’a doğru yola çıktıklarında, İstanbul, Ankara, Bursa gibi kentlerde de kurtarma ekipleri deprem bölgesine gitmek üzere hazırlanmaya başlamışlardı.
Twitter, tarihinin en hareketli saatlerini yaşamaya başlamıştı. Önce depremden en çok etkilenen yöreler saptanmaya çalışıldı. Daha sonra caddelere, sokaklara hatta binalara kadar inildi. Twitter kullanıcıları, kurtarma ekiplerine yıkılan binaları ve altında kalan insanları bildirmeye başladılar. Zamanla yarışılıyordu.
Akut Genel Sekreteri Saydun Gökşin sonradan, “Akut olarak kurtardığımız ilk üç kişinin konumuna ait bilgiler bize Twitter aracılığıyla ulaştırıldı” açıklamasını yaptı.
YALNIZ DEĞİLSİN VAN
Depremden iki saat gibi kısa bir süre sonra, yalnizdegilsinvan.wordpress.com adresiyle bir blog açılmıştı. Bölge ile ilgili tüm gelişmeler anında paylaşılmaya başlanmıştı. Yıkımların durumu, arama kurtarma koordinasyonu, acil ihtiyaçlar, yardımların yerlerine ulaştırılması için yönlendirmeler. Site bir anda kriz yönetimi merkezi işlevini üstlenmişti.
Sosyal medyadaki yurttaş gazeteciler, gerekli iletişim koordinasyon bilgilerini, iş makinesi gibi acil ihtiyaçları, hava ve yol durumunu bildirmeye başladılar. Türkiye adeta sosyal medyaya kilitlenmişti.
Bölgeye ulaşan NTV ve CNN Türk televizyonları canlı yayına başlamışlar, bu arada Van Havaalanı da yeniden ulaşıma açılmış, Akut ve diğer ilk yardımlar Van’a ulaşmaya başlamıştı.
40 ilden 500 kişilik arama kurtarma ekipleri de köpekleriyle birlikte deprem bölgesine doğru yola çıkmışlardı.
Google, daha önce Haiti ve Japonya depremlerinde yaptığı bir uygulamayı hızlı bir şekilde hizmete sokmuştu. Yakınlarına ulaşmaya çalışanlar, “Kişi Bulucu” (Person Finder) diye adlandırılan uygulamayı Türkçe olarak kullanmaya başladılar. Google, daha sonra bu hizmetine haritalı ‘Online Kriz Yönetimi’ sayfasını da ekledi.
Akşama doğru sosyal medya yardım toplamak için kenetlenmiş, Van için tek yürek, tek ses olmuştu. Kurumsal ve bireysel olmak üzere iki tür yardım organizasyonu yapılıyordu:
Hava karardığı ve elektrikler de kesik olduğundan, öncelikli acil ihtiyaçlar jeneratör, seyyar projektör, iş makineleri, LPG’li ısıtıcılar, çadır, battaniye gibi araç-gereç, malzemeleri üretip satan ve bunların taşımasını yapabilecek firmalara çağrıda bulunuldu.
Firmaların telefonları, e-mail adresleri, faks numaraları bulunup, paylaşıldı. ‘Haydi’ deniliyordu, ‘arıyoruz, mail atıyoruz, faks çekiyoruz’.. Sosyal medya istihbaratı öylesine iyi çalışıyordu ki, Pazar günü olması nedeniyle ulaşılamayabilir diye, gerektiğinde ilgili firmaların sahip ve yöneticilerinin GSM numaraları bile bulunup, paylaşılmıştı.
Diğer yandan ise bireysel yardımları toplamak üzere yerel yönetimler harekete geçirilmişti. Evinden işyerinden gerekli malzemeleri toparlayan yurttaşlar, sosyal medyadaki yönlendirmelerle yakınlarındaki belediyelerin toplama noktalarına koşuyorlardı.
Sosyal medya arı gibi çalışıyordu. ‘Şu belediyede iş gücüne ihtiyaç var. Bu üniversitede koli ve çuval gerekiyor. Şu kurumun TIR’ları bu meydanda bekliyor. Araçlar hareket etmek üzere. Kızılay kan bağışı toplama noktaları’…
Türkiye’nin dört bir yanından Van’a dostluk, barış, kardeşlik köprüsü kurulmuş, toplanan yardımlar yola çıkmıştı.
‘Çok acil mobil fırın ve mutfak, seyyar tuvalet, çadır, battaniye, ısıtıcı, pet şişede su, bebek maması…” İhtiyaçlar anında ‘hashtag’ edilerek, yanlarına üretici-satıcı markalar ekleniyordu.
Arap baharı, Atina yazı, Wall Street kışı derken; Türkiye dünyada şimdiye kadar ki en büyük sosyal medya yardım kampanyasını gerçekleştiriyordu. Ve yine kapitalist toplum tarihinde dünyada ilk kez markalar tüketicileri değil, tüketiciler markaları yönlendiriyor ve ‘ahde vefa’ borçlarını depremzedelere yardım ederek ödemelerini talep ediyordu.
Markalar, bu çağrılar ve baskılar karşısında kayıtsız kalamadılar. Bazıları da ‘dijital pazarlama’ ile ‘sosyal yardımı’ birbirine karıştırıp, ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
DOĞAL YIKIMA UĞRAYIP, YARDIMI REDDEDEN DÜNYADAKİ İLK ÜLKE
Sosyal medyanın Türk kullanıcıları bir anda tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başarmışlardı. Tüm uluslararası yardım kuruluşları Türkiye’ye uçmak üzere hazırlık yapıyorlardı. Ancak bizzat Başbakan tarafından “dış yardımların kabul edilmeyeceği” açıklamasıyla herkes şoka giriyordu. The Times, ‘doğal afete uğrayıp da, yardımı reddeden dünyadaki ilk ülke’ olarak yazıyordu.
Öyle ki, kendi olanaklarıyla Ankara Esenboğa Havaalanı’na ulaşan İspanyol yardım ekibinin deprem bölgesine gitmelerine izin verilmiyordu!
600 bin depremzedeye ancak 19 bin çadır dağıtılabilince sıkışan hükümet, başarısızlığını itiraf edip, tam üç gün sonra 30 ülkeye ‘acil dış yardım’ talebinde bulundu. Yani salt hükümetin “kendi performansını görmek istemesi” adına, 72 saatlik bir hayati gecikme söz konusuydu.
Daha sonraki 5.6’lık ikinci depremin ardından bölgeye ikinci kez gidişinde, depremden 20 gün sonra gördükleri karşısında çok şaşıran Başbakan, bakan ve bürokratlarına kızarak, “Siz, bana sorunu tam anlatmamışsınız. Burada sorun çok daha ciddi. Kış şartlarında Van’daki vatandaşlarımızın acil sorunlarına hemen çözüm bulmalıyız” diyor ve ikinci kez dış yardım talebinde bulunmak zorunda kalıyordu.
Van depremi Twitter’da çok kısa sürede dünya çapında ‘Trending Topics’ olmuştu. Dünyaca ünlü pop şarkıcısı Rihanna, Twitter’da Türkiye’nin acısını “We’re praying for all you Turkey #Pray4Turkey” (Dualarımız sizinle) tweet’iyle paylaşıyordu. Brezilyalı Yazar Paulo Coelho, tweetlerinde Türk Kızılayı’nın iletişim bilgilerini aktarıyordu.
Bu arada, dünyada bir ilk gerçekleşmiş, İsrail kurtarma ve prefabrik konut kurma ekipleri, İHH ve İran ekipleri Van’da birlikte omuz omuza çalışmışlardı.
Bütün bunlar olup biterken, sosyal medya mahallesinin ‘delileri’ de yine kendilerini gösteriyorlardı! Bir yanda yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği bir deprem felaketine insanlıktan uzak şovenist söylemler, diğer yanda enkaz altında kalmış gibi yanıltıcı ihbarlarda bulunanlar.. Neyse ki, sağduyulu sosyal medya kullanıcılarından gelen tepkiler üzerine provokasyonları önleniyordu. Depremde kimi insanlar hayatlarını, bazıları da insanlıklarını kaybettiler. Öyle ki, gönderilen bazı yardım kolilerine taş, sopa, bayrak koyacak kadar!
Bazı televizyon kanallarındaki popülist birkaç sunucu da amacını aşan, söylenmemesi gereken sözler söylediler. Neyse ki, bu dil yaraları da çabucak sarıldı.
Aslında Van bize değil, biz Van’a çok şey borçluyduk! Kaybettiğimiz insani duygularımızı yeniden hatırlamamızı sağladığı için…
Depremden sadece birkaç saat sonra Time Dergisi’nin internet sitesinde yayınlanan aşağıdaki yazı da, sosyal medyanın gücü ve toplumsal yararına işaret ediliyordu:
SOSYAL MEDYA KARDEŞLİĞİ “Türkiye en son 1999’da büyük bir deprem gördü. O zamanlar dünya analogda, e-postaya yeni yeni alışıyordu ve Mark Zuckerberg henüz bir lise öğrencisiydi. Devletin bölgeye intikal etmesi bile günler almıştı. Ancak Van’daki depremden yalnızca birkaç saat sonra, teknoloji devreye girdi.”
Belediyelerde, üniversitelerde, özel ve kamu kuruluşlarında yüzlerce gönüllü sosyal medya kullanıcısı ve yardımsever sabahlara kadar gönderilecek kolileri hazırladılar. Bir yerde iş bitince, diğer toplama noktasına geçtiler. Ellerindeki akıllı telefon ve tabletlerle sürekli online’dılar. Kimin nerede, neye gereksinmesi var anında oraya koştular. Bir hafta boyunca geceli gündüzlü, yorulmadan, bıkıp usanmadan yaşanan koşturmaca…
Twitter’da 19 bine yakın takipçisi olan Gazeteci-Yazar Ahmet Tezcan, depremzedelerin evinde kalabileceğini yazınca, hemen bir “#evimevindirvan” hashtag’i açıldı. Valilik, 24 saat açık bir hatta depremzedelerle evini paylaşmak isteyenlerin kayıtlarını almaya başladı.
Sosyal medya üzerinden düzenlenen “Van için rock” konserine 40 grup, 280 sanatçı katıldı. Konseri 15 bin biletli kişi izledi. Etkinlikte 500 bin TL’lik yardım toplandığı açıklandı. Konserden elde edilen gelirin tümü, Van’da bir ilköğretim okulu yaptırılması için Kızılay’a aktarıldı. Konseri izleyen müzikseverlerin yanlarında getirdikleri yardım malzemeleri de 4 TIR’la Van’a gönderildi.
17 Ağustos 1999’dan bu yana toplanan deprem vergisi ya da ÖTV 40 milyar TL (eski para ile 40 trilyon liraydı) ama ne yazık ki ve de iyi ki tüm yardımlar yine yurttaşlardan gelmişti. Bu arada, hükümete göre ‘deprem vergisi’ diye bir şey yoktu ya da paralar duble yol olmuştu!
Türkiye’de belki de sosyal medya ilk kez amacına en uygun doğrulukta kullanılıyordu. Böylece sosyal medyanın salt aşk-meşk, eğlence için kullanılan, ‘çiftlik kurma’ oyunu oynanan bir iletişim ortamı olmadığı da ortaya konmuş oluyordu. Gerektiğinde örgütlü toplumsal tepki gösterme ve insanlık adına el ele verme zeminine de dönüşebiliyordu.
Ancak bu organize sivil toplum gücünden rahatsız olanlar da vardı. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Twitter ideolojik bir silah olarak kullanılıyor” diye tepki gösteriyordu. Oysa Twitter ve sosyal medya, ‘silah’ değil, insanlığın sesi olmuştu. Olmasaydı, tıpkı 1999 Marmara depremindeki gibi yüz binlerce depremzede, devletin “performans deneme” insafsızlığı nedeniyle çok daha zor durumda kalacaklardı.
VE İŞTE SONUÇ: “BİR GÜN SEN DÜŞERSEN, BEN DE SENİ KALDIRACAĞIM!”
Ekşisözlük’te açılan bir ‘entry’, sosyal medya kullanıcılarını çok ama çok duygulandırdı. Van’a gönderdiği montun cebine telefon numarasını yazan bir yardımsevere, Van’daki depremzededen mesaj gelmişti: “Bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım”. Böylece, depremin, hayatını kaybeden ve yaralananların üzüntüsü, yerini yardımların ulaştığı haberleriyle buruk bir sevince bırakmıştı. Yine bir anda Twitter’da ‘Trend Topics’ olan bu entry, “One day If you fall, I’ll pick you up too”olarak İngilizce’ye çevrilerek paylaşıldı ve kısa sürede tüm dünyada TT oldu.
Van depreminde hayatını kaybeden ve yaralanan, karda kışta evsiz barksız kalan tüm yurttaşlarımızın yanı sıra; özellikle Reuters’in geçtiği enkazdaki fotoğrafıyla bütün dünyanın tanıdığı, enkazdan sağ kurtarılan ancak daha sonra hayatını kaybeden Yunus, 47 saat sonra kurtarılan 3 aylık Azra Bebek, 5.6’lık ikinci depremde Bayram Oteli enkazı altında hayatlarını kaybeden, Japonya’dan yardımımıza koşup gelen AAR Yardım Kuruluşu üyesi Doktor Atsushi Miyazaki ve basın emekçisi arkadaşlarımız DHA Diyarbakır Muhabiri Cem Emir ve Van Muhabiri Sebahattin Yılmaz, bu depremin hayatımız boyunca unutmayacağımız simgeleri olacaklar.