2024 DİJİTAL PAZARLAMA REHBERİ1 sene ÖNCE
2024 DİJİTAL PAZARLAMA REHBERİDeutsche Welle’nin sorularını yanıtlayan Çukurova Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu siber haberleşmenin “Yeni bir toplumsal dayanışma tipi, yeni bir politika yapma biçimi” olduğu görüşünde.
İstanbul Gezi Parkı’nda başlayarak Türkiye’nin birçok yerinde geniş çaplı hükümet karşıtı protestolara dönüşen eylemler devam ediyor. Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından yeni protesto yöntemleri dikkat çekiyor. Son olarak Taksim’de başlayan “durma” eylemi de bu yaratıcı eylemlerden biri oldu. Eylemlerin önemli figürlerinden gençlerin en önemli iletişim araçlarından biri de başta Twitter olmak üzere sosyal medya oldu. Gezi Parkı odaklı gelişmelerin devam ettiği süreçte 1 milyonu aşkın görüntülü ve fotoğraflı olmak üzere 13 milyonun üzerinde Twitter mesajı paylaşıldığına dair araştırmalar açıklanırken, sosyal paylaşım sitelerinden halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle gözaltılar yaşandı. Siber Suçlarla Mücadele Başkanlığı Twitter’da yayınlanan 5 milyon tweeti incelemeye aldı.
Sosyal medyanın yanı sıra, bloglar, yayınlar, linkler, radyolar, internet siteleri de sürecin etkili araçlarından oldu. Sosyal medya ve yeni iletişim biçimlerinin genç kuşak için ne ifade ettiğini Çukurova Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu’na sorduk.
Deutsche Welle: Gezi Parkı’nda başlayarak birçok şehre yayılan eylemlerde başta İstanbul olmak üzere on binlerce genci mobilize olmasında başta Twitter olmak üzere sosyal medya araçlarının etkisi büyük. İzmir’de 34 kişi Twitter üzerinden paylaştıkları yazılar nedeniyle gözaltına alındı. Başbakan Erdoğan “Twitter baş belası” ifadesini kulandı. Gezi eylemlerinde sosyal medya örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl bu kadar hızlı yayılabildi?
Nurçay Türkoğlu: Gezi eylemlerine katılımın daha çok sosyal medya üzerindeki paylaşımlarla gerçekleştiği, şu ana kadar yapılan birkaç anket araştırmasında doğrulanıyor. Ancak özellikle Twitter’ın gençleri sokağa çıkartmada birincil etken olduğunu söylemek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Siyasi otoritenin şiddetle kendini göstermesi ve gözaltı sayılarının çok olması, sanırım, haberleşmenin kontrolü üzerinden örgütlü eylemin denetlenmesi niyetini öne çıkarıyor. Gezi eylemcilerinin çoğunun (kendi beyanlarına göre) örgütsüz olmaları, Twitter müdahalelerinde bulunan siyasi otoritenin bu niyetini karşılayacak gibi görünmüyor, ancak bir biçimde denetim sağlama çabası olacaktır. Twitter ve bağlantılı sosyal medya, evet, Türkiye’de daha önce görülmedik ölçüde bir toplumsal harekette etken olmuşsa da, bu araçların kısa ve net mesajlarla yer ve zaman verilerek harekete çağırması, fotoğraf ve linklerin paylaşımına olanak vermesi, korumalı/kilitli hesapların dışında kalan ileti akışına ulaşılabilmesi, ‘hashtag’lerle belirli konularda kümelenmelerin sağlanması ve benzeri teknolojik özellikler eyleme katılmayı kolaylaştırıcı oldu.
DW: KONDA’nın araştırmasına göre eyleme katılanların yüzde 78’i örgütsüz. Muhalif partiler ve sendikaların örgütlenmesinin önünde de engeller var. İlk olarak Arap Baharı sürecinde öne çıkan sosyal medyanın etkisinin bu kadar hızla yayılmasına etkili faktörler neler?
Nurçay Türkoğlu: Toplumsal örgütlenme/örgütlenmeme ekseninde gezi eylemcilerinin sosyal medya kullanımı, haber alma kaynaklarının güvenilirliğinin sorgulanmasına bağlanabilir. Siyasi partiler ve sendikaların da rolünü küçümsemiyorum ancak küçük-büyük pek çok sivil toplum etkinliğinde fiziksel olarak yer almasalar da bu eylemlere katılanların şimdiye dek en azından dünyayla ilgili bir kesim oldukları açık. Sosyal medyada etkinlik paylaşımlarıyla ilgili daha önce yapılan araştırmalar ve gözlemler, “kliktivizm” denilen masa başı tıklama deneyimleri olan kişilerin de Gezi eylemlerine katıldıklarını gösteriyor. Yani daha önce sadece bilgi, haber alma ve fikir ifade etme amacıyla sosyal medya kullanan büyük bir kesim bu kez bireysel katılım motivasyonu ile sokağa çıktılar. Arap Baharı ve sosyal medya ilişkisi, Batı medyasında çok öne çıkmıştı ancak Türkiye’de bu ilişkiye fazla itibar edilmediğini düşünüyorum.
DW: Sosyal medya ve demokrasi ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu hareket Occupy Wall Street eylemlerinde ortaya çıkan sloganlardan biriyle ifade edersek, “Let’s agree to disagree” fikrinin gelişmesi üzerinde etkili olabilir mi?
Nurçay Türkoğlu: Sosyal medya ve demokrasi ilişkisi, yurttaşlık bilinciyle doğrudan bağlantılı bir süreç. Temsili demokraside yetki verilen kurumların eleştirisi ancak yine eleştirel yurttaş katılımı ile olanaklı. Yurttaş gazeteciliği meselesinin bugüne dek daha çok ana akım medyaya görüntü ve haber sağlamak biçiminde işlediğini bilsek de, örneğin, Gezi eylemlerine katılan sosyal medya kullanıcılarının kendilerini şimdiye dek açıkça politik olarak tanımlamadıkları halde, global bilişim teknolojileri piyasasının kullanıcıları olduklarını hatırlamak gerekiyor. Çoğu lise ve üniversite öğrencisi olan eylemcilerin tasarladıkları bilgisayar oyunlarını, kısa filmlerini, videolarını, fotoğraflarını yalnızca kendi yakın gruplarıyla paylaşmakla yetinmeyerek, çeşitli yarışmalara gönderme deneyimleri olduklarını unutmayalım. Paylaşılan anekdotlarda olduğu gibi, gençlerin özgürlük arayışı, kendini ifade etme güdüsü, haksızlıklara tepki verme davranışına yol açtığını görüyoruz. Böylece demokrasi fikri, makro politikaların bilgisinden, ortak büyük fikirlerden ziyade, engellenmeye tepki olarak deneyimlenmekte gibi geliyor bana. Eski kuşakların örgütlenme ve ortak fikir oluşturma biçimlerine göre bir değerlendirme, işte bu yeni demokrasi deneyimi göz ardı edildiği için işlemiyor.
DW: Sosyal medya araçları ile özgürlüklerin önü ne kadar açılabilir?
Nurçay Türkoğlu: Toplumsal deneyim ile özgürlük arayışlarında sosyal medya birleştirici olabilir ancak toplumda yeni iletişim teknolojilerini kullanmayan, alternatif bilgi ve haber alma kaynakları kısıtlı büyük bir kesimin varlığı söz konusu olduğu için zaten sokaklara çıkma, ses verme, pankartlar, duvar yazıları ve benzeri diğer iletişim ortamlarında görünür olma çabasının da devreye girdiğini görüyoruz. Demokratik özgürlüklerin toplumda haklı görülmesi, geniş paylaşımlara yol açabilmesi için sosyal medya dışındaki toplumsal iletişim ortamlarında görünür olması gerekiyor. Ailede, okullarda, iş yerlerinde olduğu kadar mahallelerdeki komşuluk ilişkilerinde de toplumsal değerlerin nasıl bir değişim içinde olduğuna yeniden bakmak gerekiyor.
DW: Eylemlere katılanların büyük bir bölümü genç. Kimi yorumlarda 80’ler ve 90’lar kuşağının 68’i olarak ifade edilen bu eylemlerde önemli yer alan genç kuşak için sosyal medya neyi ifade ediyor?
Nurçay Türkoğlu: Gençlerin sosyal medya kullanım alışkanlıklarının daha çok video paylaşımında yoğunlaştığını biliyorduk. İletişim ve medya eğitiminde yıllardır vermeye çalıştığımız eleştirel olma, “görünenin ardına bakma” meselesinin bu video paylaşımlarıyla nerede karşılaştığını bulmaya çalışacağız bundan sonra. Yalnızca ergenlikteki merak güdüsüyle açıklanamaz. Kahraman olma güdüsü de açıklayıcı değil. Liderler üzerinden değil, bireysel özgürlüklerin tanınması ve yeni bir toplumsal dayanışma tipi, yeni bir politika yapma biçimidir bu gördüklerimiz. Daha çok gerçekliğe yaklaşabilme arzusu, komploları ortaya çıkartabilme umudu, bilişim teknolojilerindeki verilerin yalnızca okuyucusu, izleyicisi, kullanıcısı olmaktan çıkıp üreticisi de olma olanaklarından yararlanıyorlar. Doğrudan deneyimleme ve deneyimin aktarılma olanakları, yeni iletişim teknolojilerinden kuşkusuz çok yararlanıyorlar. Teknolojinin kullanımının kolaylaşması ve erişim olanakları işte Gezi’de gördüğümüz gibi internet üzerinden televizyon, radyo ve bloglara olanak sağladı. Demek ki, Gezi eylemcileri iletişim teknolojilerinin önemli müşterisiydiler ve sadece kullanıcı olmadıklarını, üretici hatta toplumsal güç dengelerini dönüştürücü olabileceklerini de gösterdiler. Geçtiğimiz iki hafta boyunca Gezi eylemleriyle ilgili paylaşımların giderek daha çok sorumluluk sahibi olduğunu, verilerin güvenilirliğinin sınandığını, sağlık ve hukuk bilgilerinin daha çok paylaşıldığını, mizah ve hakaret arasındaki sınırların tartışıldığını, sosyal paylaşımda bulunanların birbirlerini uyardıklarını gördük. Eski tip liderliklerin, piyasanın ve siyasal iletişimin “algı yönetimi” stratejilerinin hemen deşifre edildiğini, işe yaramaz hale geldiklerini gördük.
DW: Gezi Parkı eylemleri ile başlayan süreçte mizah da tepkilerin önemli bir ortak noktasını oluşturdu. Sizce bu süreç Türkiye’de sanat, siyaset, edebiyat ve akademik üretim patlamasına neden oluyor mu? Bir iletişimci olarak, sürece nasıl bakıyorsunuz?
Nurçay Türkoğlu: Mizah dayatma ve baskı altında iken beslenen umudun göstergesidir. Biz 80 öncesi kuşağın yaşadığı gibi, toplumsal dalgalanmalar sonucunda “hayat devam ediyor” diyerek baktığımız bir gelecekten çok daha fazlası. Gençlerin her türlü zorluğa direnme kapasiteleri çok yüksek. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Ekonomi ve demokrasinin bir arada ve toplumun yararına yaygınlaşacağı yollar bulunmalı. İletişim çalışmalarında Türkiye’deki Gezi Parkı Eylemleri daha önce başka yerlerde yaşanmış toplumsal hareketlerden fazlasını içeriyor. Buradan kendi kavramsallaştırmalarımız çıkacak.
DW: Yetkililerin iletişim stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nurçay Türkoğlu: Siyasal iletişim cephesinde ekonomik gelişime ayak uyduramayan bir demokrasi kültürünün eksikliği göze batıyor. Gençlerin kullanıcı/üretici oldukları yeni iletişim teknolojilerinin ortamını kullanarak onlarla diyaloga geçmeyi tercih ediyorlar ise inandırıcı olma testini geçmeleri gerektiğini kabul etmeleri gerekiyor. Yeni politikaların yeni akıllara seslenebilmesi için göz boyamalardan uzak yeni ve samimi yol ve yordamların devreye girmesi gerekiyor.
Deutsche Welle Türkçe / Kıvanç Özvardar
Kapak Fotoğrafı: Marco Longari / AFP